"17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu"nun ardından olması gereken istifalar geçte olsa geldi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir hafta direnebildi. Çünkü Başbakan Erdoğan bu güne kadar adamlarını kimseye yedirtmedi. Ona göre bu operasyonun arkasında birileri var ve adamlarını yemek istiyordu, o da buna direndi. Ancak, olaydan sonra yaptırdığı anket sonuçları önüne gelene kadar... Önüne gelen anket sonuçlarına bakınca partiye nasıl zarar verdiğini gördü. 7-8 puanlık düşüş var AKP oylarında.

Evet, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan istifa etti. Demokratik ülkelerde bu istifalar, olayın ortaya çıktığı gün gelir... İstifa etmek, bir suçu kabullenmek değil, demokrasi inancının gereğidir. Çünkü, ortaya çıkan olay bir dedikodu değil, bu devletin Cumhuriyet Savcılarının sürdürdüğü bir operasyonun neticesidir.
Bu operasyon Türkiye'de bir çok karanlık noktayı su yüzüne çıkardı.

Hükümet ile Fetullah Gülün Cemaati arasındaki husumetin bu kadar büyüdüğünü bu operasyon ortaya koydu. Burada, askere operasyon yaptığında hükümetin büyük desteğini alan Savcı Zekeriya Öz resmen cemaatin kuklası ilan edildi. Sanki cemaat istedi, o yaptı... Dahası, Başbakan'a göre, Amerika, İsrail bu operasyonu yaptırdı... O açıdan bakarsanız, Savcılar ve Polisler bu iki devletin ajanı olarak çalışıyor...

11 yıldır bu ülkeyi yöneten hükümetin başkanının bu tür suçlamaları hiç hoş olmamıştır ülke açısından. Hemen arkasından yapılan hareketler...
Panik içinde her şeyin üstünü örtmek için gösterilen yoğun çaba...

Anında yayınlanan genelgeler...

Polis, amirine söylemeden adli işlem yapamayacak. Böyle bir şey olur mu?

Emniyet Genel Müdürü rüşvet yiyecek, yolsuzluk yapacak onula ilgili Cumhuriyet Savcılığı'nın başlattığı soruşturmayı, yapılacak operasyon öncesi polis gidip "Müdürüm size operasyon yapılacak. Gerekli tedbirleri alın. Rüşvet yediyseniz delilleri kaybedin" diyecek... Bu yayınlanan genelgenin izahı budur. Bu genelge olsaydı, İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğluna yapılan operasyon yapılamazdı. Gerçi oğul, kendisi değil ama, kendisini de ilgilendiriyor.

Böyle bir durumda nasıl hakkı hukuku, hukuk devletini kuracaksınız. Nasıl hukuk devletiyiz diyeceksiniz.

Her şeyi medyadan saklayacaksınız. Böyle bir şey diktatörlüklerde bile zor görülmüştür.

Gazetecilerin polisle ilgili, yolsuzluk haberlerine almak için emniyet müdürlüklerine girmesine ihtiyaç yoktur. Emniyetteki basın odaları gazetecilerin bir durağıdır ve emniyetin bilgilendirme noktalarıdır. Yoksa o korkulan haberlerin hiç biri orada verilmez. Hükümetin bilmediği bir işte bu.

Başbakanın yanında basın danışmanı diye taşıdığı, başdanışman diye taşıdığı medya kaynaklı zatı muhteremler bu işleri hiç mi bilmezler... Bilmezler, çünkü onların hiç biri sokakta habercilik yaparak meslekte yükselmemiştir.Polis muhabirliği, adliye muhabirliği nedir bilmez.

Bilseler danışmanlığını yaptıkları hükümeti bu yanlışın içine düşürmezler.

Türkiye'yi böyle basit bir konu var diye dünyaya rezil etmezler...

Tüm bu kapama ve karartma kararları, hükümet ile ilgili şüpheleri artırıyor. Başbakanın panik yapıp, konuyu başka noktalara çekmesinin ardından sokakta vatandaşlar, "Yolsuzluklar Başbakanın oğluna ve kardeşini de uzanıyor" söylemlerine neden olmuştur.

Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan daha ilk günden,( bir önceki yazımda da ifade etmiştim)

"Ey ahali, bu gün bu ülkede bana diktatör yakıştırmaları yapanlar var. Ama biz Türkiye'de 'Hukuk Devleti'ni ihtisas ettik. Yargı bağımsızlığını getirdi. Görüyorsunuz ki Türkiye Cumhuriyeti'nin Savcıları hiç çekinmeden benim hükümet üyelerim ile ilgili soruşturma yapıyor. Çocuklarının evlerine baskın düzenliyor. Yargı bağımsızdır. Bu bizim dönemimizde oldu. Biz yolsuzluklarla, rüşvetle mücadelede kimseye ödün vermeyiz. Babam da olsa üzerine giderim. Yargıçlarımıza gereken desteği vericeğiz. Belge ve bilgileri inceleyip bende gerekeni yapacağım" deseydi...

Hani derler ya kimse kimseye birşey yapamaz. Herkes kendine yapar. AKP'de kendine yapıyor. Yoksa muhalefetin AKP'ye yaptığı yapabileceği hiç birşey yok.

Bugün anketlerde aşağı inen 7-8 puan, artı değer olarak Ak Parti hanesine yazılırdı.

Artık geçmiş olsun.