Uzun süreden bu yana CHP ile ilgili yazı yazmadım.

Sebebini ben de bilmiyorum.

Son gelişmeler ve sayın Baykal'ın çıkışlarını dinleyince yazmak gerekir dedim.

2014 yılında ''CHP 'nin işinin çok zor olduğunu yükünün ağır olduğunu,memleketin şamar oğlanı yapıldığını ve genel başkanlık sorunu olmadığını parti sorunu olduğunu'' yazmıştım.

Parti sorunu nedir bir kez daha hatırlayalım?

CHP kurulduğundan bu yana ülkenin acı, tatlı, iyi, kötü bütün işlerinin ya içinde ya da kenarında bulunmuş tarihe şahitlik etmiş bir partidir.

Bu kadar haksızlığa ,iftiraya ve aşağılanmaya dayanmış ve bu güne kadar ayakta kalmışsa Atatürk devrimlerinin haklı ve yerinde uygulamalar olmasındandır.

Peki ayakta kaldı da neden 1950 den bu yana tek başına iktidar olamadı?

Bunu kısaca şöyle açıklayabiliriz.

Atatürk devrimleri CHP ile birlikte yaşadı ve belirli bir kitle tarafından ve devlet bürokrasisi tarafından korundu kollandı.

Halkın büyük çoğunluğuna devrimler anlatılamadı özellikle de köylülere ve kırsal kesime anlatılamadı.

Bu süre içinde doğru işler olduğu gibi yapılan doğruların toplum tarafından yanlış anlaşıldığı da oldu.

Bunun en başında din devlet ilişkileri de diyebiliriz.

Toplum altmış yıldır yanlış algıların içinde bu güne geldi.

Neymiş CHP kuranı yasaklamış,ekmeği karneye bağlamış,camileri ahır yapmış,bir gecede halkı cahil bırakmak adına harf devrimi yapmış,kadınların zorla başını açtırmış,köylüye zorla şapka giydirmiş,namaz kılanları tutuklatıp hapse atmış,bütün dindarları İstiklal mahkemelerinde yargılamış idam ettirmiş,onun iktidar olduğu her dönem açlık yokluk kıtlık ve kuyruklar olmuş.

Bütün bunların ne anlama geldiğini anlatacak değilim ama bu gün toplumun büyük bölümü bu algının cazibesine kapılmış olup ''bunlar doğrudur'' diyebiliyor.

Son zamanlarda sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun SGK' yı batırdı algısı,Alevi oluşuyla ilgili aşağılanması,terörle kol kola girdi ve bunlar gibi yalanlar.(Sayın Kılıçdaroğlu'nun da yürekli bir şekilde Alevi olmaktan gurur duyarım demesi gerekirken o da olmadı.İnanç insanın onurudur ne olursa olsun.)

Oysa o günün bürokratı yani SGK genel müdürünün pozisyonu ne ise bu günün SGK genel müdürü de aynı.

O gün SGK batmamıştı açıkları vardı ve kaynak sorunu yaşıyordu,sağlık henüz bu gün gibi özelleştirilmemişti.

Bütün sağlık yükü devletin sırtındaydı.

O günün SGK açıkları bu günün açılarından daha azdır.

Doğal olarak nüfusa oranlayarak bakacak olursak.

Bu gün SGK açıklarının sebebi siyasal iktidarsa o gün de aynıdır.

CHP bunu bile halka anlatamadı,bir tane Savaş Ay programı üzerinden koca partinin genel başkanı yıllardır linç edilirken kadrolar bunu görmedi veya görmezden geldi.

Kısacası CHP'nin yükü çok ağırdır ve partiyi yöneten kadrolar halka CHP'nin üstünden yapılan algı operasyonlarına mantıklı cevaplar veremediği için bir tek Savaş Ay programı bile genel başkanının güç durumda kalmasına yetebilmiştir.

Yani siyaset önümüze çıkan sorunların çözüm önerilerini halkın anladığı dilden veya anlayacağı üsluptan yerinde ve zamanında anlatabilme sanatıdır.

Maalesef bir kaç konu hariç CHP kadroları bunları anlatmadı veya anlatamadı.

Bu gün hala CHP'nin ''din düşmanı'' olduğu algısı çok yaygındır.

Deselerki, CHP'liler dindar değildir bunun anlamak kolayda, CHP 'yi yani kurumu din düşmanı diye suçlamak ve bunun CHP'li kadroların anlatamamış olması anlaşılır bir durum değildir.Her partide dinli dinsiz olabilir dersin olay biter.

Sorun CHP' dir ve parti üzerinde oluşan yanlış algıların altmış yıldır sökülüp atılamamış olmasıdır.

Bu konuyu çok güzel özetleyen bir olayı nakletmek isterim.

CHP eski milletvekili anlatmıştı.

Seçim kampanyasının birinde Karsta sokak çalışması yapılırken yokuş yukarı su çıkaran bir ihtiyar kadının taşıdığı suyu milletvekili alır yokuşun sonuna kadar çıkarır.

Tepeye çıktığında suyu kadının kapısına bırakır.

Milletvekilin yanındaki bir partili kadına sorar.

'' Tanıdın mı?''

Kadın:'' Tanımadım'' der.

Partili: ''CHP milletvekili .......'' der.

Kadın: Uyyy ben bu suyla abdest alacaktım ne yapacağım şimdi'' der.

İşte hala CHP'nin Anadolu'daki algılanış biçimi budur.

Bir başka konu son elli yıldır Türkiye de siyaset dört ana kanal üzerinden yapılır oldu.

Din,etnik köken,milliyetçilik,seküler yaşam .

Bu üç ana damarda kendi içinde bölündü.

Din tarikatlara,etnik köken Türk Kürt ayrışmasına,Seküler yaşamda Türk milliyetçileri,Kemalist Atatürkçüler diye.

Batıda ise siyaset daha çok emek sermaye çelişkisi üzerinden yapılır, bunun arasına Hıristiyan demokratlar da zaman azman girer.

Yani ben Türkiye partisi olacağım demek ütopya olmuştur.

Bundan dolayı bazı partiler doğuda başka, orta Anadolu da başka, batıda başka konuşmak zorunda kalmıştır.

Halkın bu çelişkileri görmek gibi derin bir kültürü olmadığı için bir takım popülist politikalara kanarak oyunu vermiştir.(16 nisan referandumundan sonra terörün biteceği,ekonominin şahlanacağı,doların düşeceği,turizmin patlayacağı gibi yalanlara inanmak gibi.)

CHP ise sadece Atatürk üzerinden ve seküler yaşamı benimseyen kesimler üzerinden siyaset yaparak gittiği için Kürtleri,Alevi kesimin bir kesimini ve dindarları kaybetmiştir.

Bu durumda Kürtlerden, Alevilerden ,ve sünni dindarlardan oy alamayan bir parti nasıl iktidar olacaktır bunun bir formülü henüz bulunmuş görünmüyor.

Bütün bunlardan dolayı sorunun genel başkan sorunu olmadığını sorunun parti sorunu olduğunu CHP' nin başına kim geçerse geçsin bu yapıda yirmi dokuz seçime girse buna benzer sonuçlar alacağını 2014 yılında yazmıştım bu görüşüm bu gün içinde geçerlidir.

CHP'nin üyelik yapısı ve örgüt yapısı da tamamen değişmelidir.

Sayın Kılıçdaroğlu demokrat özgürlükçü sola inanan birisi olarak üyelerle ön seçim yaptığında doğru sonuçlar alacağına inanarak çoğunlukla ön seçim yaptı.

Aslında 2014 yılında yapılan ön seçim ibretlik olaylarla doluydu.

Hani derler ya süt neyse kaymağı odur.

Ön seçimden kimler çıktı televizyonu ve medyayı iyi kullananlar,parası olup geniş kampanya yapanlar,sermayederler, belediyeyi elinde bulunduran başkanların akrabaları,parti içinde üyelik yapısındaki mezhepçi ağırlığı kullananlar,bölgecilik yapanlar ön seçimde öne çıktı.

Emekçilerin hakkını korumak için yola çıkmış CHP'de ne emekçiler ne de partiye yıllarca emek vermiş insanlar ön seçimde öne çıkamadılar.

Hatta on beş yıl ilçe başkanlığı yapmış kimseler bile ön seçimde gerilerde kaldılar.

Yani bu üyelik yapısıyla ön seçim doğru sonuçlar vermeyecektir.

Örgüt yapıları da aynı üyelik yapıları içinden çıktığı için biraz evvel anlattığımız ırkçılık,mezhepçilik,eski solculuk damarı her zaman önde gitmiştir ve sonuçlar örgütlerde aynı çıkmıştır.

Örneğin demografik olarak bir mezhebin %15 olduğu bir ilçede üyeliklerde %80,örgütlerde ise %70 civarında temsil yetkisi aldığını gördük.

Oysa %80'nin temsilde adalet ölçüsü içinde %15 olmalıydı.

Dolayısıyla örgütlerde halkın yaşamındaki bir takım sosyal dokuları tam olarak temsil etmediğini görüyoruz.

Bütün bunları görmeden, gemideki hasarı eksikleri yıpranmışlığı görmeden, sayın Baykal'ın ''Kaptan değişmelidir'' demesi bana çok mantıklı gelmiyor.

Sayın Baykal alınan %49 oydan heyecan duymuş olabilir, bilmeliki başkanlık seçimlerinde yüzde 49 oyun bir kısmı CHP'nin çıkaracağı bir adaya gitmeyecektir.

Bu gün R.T.Erdoğan yüzünden evete oy vermeyenler, CHP'nin adayı mı, R.T.Erdoğan mı ikileminde R.T.E' nı tercih edeceklerdir.

Sonuç olarak CHP bu gün alınan %49 hayır oyunun cazibesine kapılarak kurumsal, partisel sorunları görmezden gelerek ''Sorun Kılıçdaroğlu'' fikrine saplanıp kalırsa şimdiden söylüyorum 3 kasım 2019 da R.T.Erdoğan başkan seçilecektir.

Ayrıca yüksek seçim kurulunda hırsızlık yapıldı diyen sayın Kılıçdaroğlu'nun söyledikleri orta yerde dururken, genel başkan tartışması yapmak bana olayların üstünü örtmek, gündem değiştirmek istemek gibi geliyor.

YSK hırsızlık yaptı oylar çalındı diyorsanız bunu resmi ağızlardan söylüyorsanız o zaman 3 kasım 2019 seçimlerinde çalınmayacağını nasıl garanti ediyorsunuz.
Ben 29 ocak 2017 günü Aydınses internet sitesinde yazdığım yazıda şunları yazmıştım.

'''Halk bu anayasa değişiliğini kabul eder mi etmez mi hayır mı çıkar, evet mi çıkar bana göre bunun cevabı çok basit.

Türkiye genelinde 183000 sandık var ve bu sandıklarda en örgütlü parti AKP.

Güneydoğu ve doğu Anadolu da ise HDP.

Son günlerde HDP'nin dinci kanadının da de evet diyeceği kabul edilecek olursa sandık başını kim iyi tutuyorsa onun dediği olacaktır.

Bunun nereden biliyoruz,İdris Baluken'in tahliye edilmesi ve bazı basın yayın kuruluşlarında Abdullah Öcalan'ın da başkanlıktan yana olduğuna dair çıkan yazılar.

Hayır cephesinde en örgütlü parti CHP olduğuna göre en son seçimde 183000 sandıktan yaklaşık 53000 civarında sandık sonucu genel merkeze ulaştığını biliyoruz.

Halk ne derse desin bu açıdan sonuca halk karar vermeyecektir sandık başı ve ilçe seçim kurulları, il seçim kurulları ve yüksek seçim kurulunun bilgisayar programları bu kararı verecektir.''

Batı yani AB ve ABD başkanlık sisteminin bu haliyle çıkmasını isteyecekleri için raportörleri ve gözlemcileri de pasif durumda olacaktır.

Nisan ayına üç ay olmasına rağmen Türkiye de bir gün bile siyaset için çok uzun olduğu için ben şimdiden diyorum ki biraz evvel anlattığım nedenlerden dolayı bu referandum sonucu EVET çıkacaktır.

Peki çıkacak evet Türkiye için hayırlı olacak mıdır diye soracak olursak benim cevabım HAYIR olacaktır.''

Aynen dediğim gibi oldu ve referandum da evet çıktı.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle YSK oyları çaldı.

Türkiye 16 nisan itibarıyla uluslararası insan hakları evrensel değerler ve hukuk normları dışına çıkmıştır bundan dolayı 3 kasım 2019 seçimlerinde R.T.Erdoğan ve ekibi olan YSK bu gün ne yaptıysa o gün onu yapacaktır.

Eğer illegalite cazip hale gelmezse, sokak olaylarıyla ve kargaşayla veya bir askeri darbeyle iktidar değişikliği olmazsa 3 kasım 2019 seçimlerinde R.T.Erdoğan başkan seçilecektir.

Sayın Baykal bütün bunları görmüyor mu sanıyorsunuz?

Elbette görüyor tıpkı Antalya da iki üç ay denizde yüzerek nasıl gönül eğlendiriyorsa şimdide siyaset üzerinden gönül eğlendirmeye devam ediyor.Nokta.