Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası, Doğu Akdeniz'deki diğer ülkelerin tepkisini çekti. Türkiye’nin Doğu Akdeniz, deniz yetki alanları sorununa yaklaşımını, hukuki argümanlar ve uluslararası hukuk açısından değerlendiren Büyükelçi Çağatay Erciyes, “Libya ile olan anlaşma siyasi mesaj içeriyor ve ‘Türkiye’yi dikkate alın, Türkiye’nin katılımı olmadan hiçbir şey yapamazsınız’ diyor” dedi.


 

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi (FSM UHAM), Türkiye’nin Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sorununa yaklaşımını, hukuki argümanlar ve uluslararası hukuk açısından ele aldı. Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Sorunu ve Tek Taraflı Faaliyetler: Arka Plan & Uluslararası Hukuk & Türkiye’nin Tezleri konferansı bugün Glasgow Üniversitesi Uluslararası Deniz Hukuku Doktora öğrencisi Ferhat Ercümen’in yönetiminde yapıldı. 


 

Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdür Vekili Büyükelçi Çağatay Erciyes, hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin deniz yetki alanları sorununa yaklaşımını ve hukuki argümanları dinleyicilerle paylaşırken, Swansea Üniversitesi Hillary Rodham Clinton Hukuk Fakültesi Uluslararası Deniz ve Ticaret Hukuku Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Youri Van Logchem ise meseleyi uluslararası hukuk perspektifinden değerlendirdi. 


 

SİYASİ MESELELER SINIRLAMAYI KARIŞIK HALE GETİRİYOR


 

Ege Denizi’nde hala çözüme kavuşmamış sorunların olduğuna vurgu yapan Erciyes, “Akdeniz’e baktığımızda daha komplike bir durum görüyoruz çünkü 10 tane kıyı devleti bu bölgede bulunuyor. Filistin’i de sayarsanız kesişen ve çakışan deniz hukukuna ilişkin talepler var. 6-12 deniz mili kara suyu sınırı görüyoruz. Henüz çözüme kavuşmamız siyasi meseleler de var. Kıbrıs, Orta Doğu ve Suriye’deki durumlar buradaki deniz sınırlamasını daha karışık hale getiriyor” ifadelerini kullandı.


 

PETROL VE KEŞİF ÇALIŞMALARI SORUNLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARDI


 

Genel olarak kıta sahanlığı ve Münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlama meselelerinin kıyı devletlerinin doğal kaynaklarla ilgili rekabet etmeye başlamasına kadar uyur vaziyette olduğunu belirten Çağatay Erciyes, “Kıta sahanlığı sorunu Kıbrıs-Yunanistan arasında 70’lere kadar bulunmuyordu. Petrol ve keşif çalışmalarına başlandığında sorunlar gün yüzüne çıktı. Aynı durum Doğu Akdeniz için de geçerli. Biz 90’larda sınırlamalardan bahsetmiyorduk ama Amerikalılar basınla bunu paylaşıp Doğu Akdeniz’de büyük gaz rezervlerini ifşa edince kıyı devletleri sınırlandırma meselesini gündemlerine almaya başladı” dedi. 


 

Tüm bunların Kıbrıs Rum kesiminin deniz sınırını belirleme çabalarıyla başladığına dikkat çeken Erciyes, “Kıbrıs Türkleri hükümetten dışlanıyor. Rum kesimi tüm adayı temsil ettiğini iddia ediyor ama bu doğru değil. KKTC tanınmıyor olsa da aynı uluslararası topluluk Türklerin bu adanın doğal kaynaklarla ilgili hakkını tanıyor. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs meselesinin uzlaşmaya ulaşmasından önce bir sözleşme yapmamalı çünkü burada hükümranlıkla ilgili bir durum söz konusu” diye konuştu.


 

"ÜÇÜNCÜ DEVLETİN HAKKI İHLAL EDİLMEMELİ"


 

Sınır çizgilerinin üçüncü tarafların haklarını tehlikeye düşürmediği sürece hakkaniyete uygun olduğunu belirten Çağatay Erciyes, “Üçüncü tarafın haklarını tehlikeye düşürmemekteyseniz bu sınır çizgisi ilgili devletlerin nezdinde hakkaniyete uygun olarak kabul edilecektir ama bunun yanı sıra çeşitli faktörler var. Bunlar da özel ve ilgili şartlar olarak addediliyor. Coğrafi ve coğrafi olmayan şartlar olarak. Mahkemeler tüm coğrafi şartları da göz önüne alıyorlar. Sınırlar geçerli bir anlaşma tarafından ortaya konmadıysa MEB belirleyemezsiniz. AB taraf seçmiş durumda. AB’nin deniz sınırlarını belirlemede yetkinliği yok” dedi.