İstanbul, 20 Ekim () - TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik müzakerelerinin "başka tür işbirliklerinin" pazarlık kozu haline gelmesini "fazlasıyla yadırgatıcı" bulduğunu söyledi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) "Gümrük Birliği’nde Yeni Dönem ve İş Dünyası" başlıklı raporu açıklandı. Martı otel'de düzenlenen toplantıya TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes ve Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosu Leigh Turner katıldı.

TÜSİAD Başkanı cansen Başaran Symes toplantıda yaptığı konuşmada, "Türkiye-AB üyelik süreci sadece teknik kriterlerde ve ekonomide değil, demokratik siyasal değerlerde de mümkün olabilecek en uygun ortaklaşmayı yakalama sürecidir. Türkiye’nin AB’nin de parçası olduğu transatlantik dünyanın özgürlükçü değerleriyle de bütünleşme sürecidir. Tarihsel yönelimimizin gereği de budur. Bu yüzden reformları sadece teknik boyutuna indirgeyen bir yaklaşımı, ya da Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi yoluyla sadece tek pazara katılıma dayalı bir ekonomik ortaklık anlayışıyla yetinmemiz düşünülemez" dedi.

"Pazarlık kozu haline gelmesi fazlasıyla yadırgatıcı bir durumdur"

Symes, "AB ile sadece çıkarlarımız değil, değerlerimiz ve başa çıkmaya çalıştığımız sorunlar da ortaktır. Bunlarla mücadele edebilmenin en iyi yolu ise AB’nin tam üyesi olan bir Türkiye’dir... AB’nin dışında, en dış çemberinde veya kıyısında köşesinde duran, gerekli gördüğü zaman işbirliği yapmak zorunda kaldığı, ekonomik bütünleşmeyle yetindiği, demokrasisindeki gerilemelere ve siyasal değerler arasındaki ayrışmaya kısa vadeli ödünler için göz yumduğu bir Türkiye asla değildir" diyerek şöyle devam etti:

"Özellikle son dönemde göçmen sorunu konusunda, bu konu bazlı işbirliği eğiliminin ön planda olduğunu görüyoruz. Sevgili Sinan Ülgen’in 3 hafta önce New York Times’daki makalesinde ifade ettiği gibi Türkiye göçmenlere karşı AB’nin tampon bölgesi veya kapı bekçisi olamaz. AB’nin gelecekte tam üyesi olmasını planladığı bir ülkeyle arasındaki fiziki ve manevi duvarları bazı küçük siyasal ve mali ödünler karşılığında güçlendirecek bir süreç bizim açımızdan son derece kaygı vericidir. Üyelik sürecinin toplumun bütününe sağlayacağı siyasal ve sosyal kazanımların bir kısmından, ya da bu kazanımları toplumun bir bölümünden (mesela yalnızca iş dünyasına tanınan bir vize kolaylığından) yoksun bırakacak dengesiz bir yaklaşıma sıcak bakmamız mümkün değil. Burada kapsayıcı bir yaklaşımı benimsiyoruz. Bu tip ilişkilerin çoğunu AB zaten Avrupalı olmayan birçok üçüncü ülkeyle de kurmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'ye özel bir ayrıcalık değildir. Aynı şekilde Türkiye’nin üyelik sürecinde elde etmesi gereken hakları yeni işbirliği koşullarına bağlayan yaklaşımları da tutarlı bulmuyoruz. Bunun bir kere daha altını burada çizmek isterim. Katılım müzakereleri başlıklarının başka tür işbirliklerinin pazarlık kozu haline gelmesi fazlasıyla yadırgatıcı bir durumdur. Seçimler sonrası oluşacak yeni siyasal tabloda bu kaygılarımızı gözeten ve üyelik sürecini yeniden canlandıracak bir anlayışın hâkim olmasını ve AB tarafıyla masaya bu kaygıları dikkate alacak şekilde oturulmasını umut ediyoruz."

(Fotoğraflı)