Bizler çocukluğumuz ve ilkokul eğitimimiz köyde geçmiştir.
Bizim çocukluğumuzda köyümüzde elektrik yoktu,ilkokul yoktu,komşu köye gide gele ilkokul bitirdik.
O günkü şartlarda, köylerde okuma yazma oranı ilkokula giden çocuklarla sınırlıydı.
İleri yaş ve orta yaş grubunda olanlar da okuma yazma bilen yok gibiydi.
Radyo vardı fakat her evde radyo bulunmazdı.
Radyosu bulunan ise, köyün orta yerinde radyonun sesini sonuna kadar açar, herkesin türkü ve ajans dinlemesini sağlardı.
O gün çok farklı düşünceler içinde insan topluluğu vardı ve o insanlar saftı tertemizdi.
Evet bazen vahşi kavgalarda olurdu,acımasızlık bu kavgalarda yüzünü gösterirdi.
Buna rağmen dargınlıklar küslükler bayrama kadar sürer ve bayramda dargınlar barışırdı. 
Şimdi köyden göç eden babaların çocuklarını,genç kızları tanıyorum.
Köyün yaptığı pikniklere gidiyorum orada insanları tanıma olanağım oluyor.
Benim çocukluğumdaki gençlerle, bu günün gençleri arasında büyük uçurum var.
Bir toplumun sosyal yaşamında otuz yıl çok uzun sayılmaz.
İşte otuz yılda köylülük ve köy kültürü hızlı bir devinim yaşadı.
Artık köyde yaşayan da, kentte yaşayan da, dünyadan takip edebilmektir.
Artık köyde de, kentte de ortak paydamız televizyon internet ve diğer sosyal medya ağları.
Bakıyorum hemen hemen herkesin sosyal medyayla iletişimi var.
Bakıyorum siyasi tercihlerimiz hayata bakışımız aynı olmasa da, kafalar aydınlık.
Çağın gerektirdiği bütün teknolojileri kullanabiliyorlar.
Bunu yapan köylülük ve köy kültürü kendi örf ve adetlerini de korumasını biliyor.
Şehirde bir savunma mekanizması olan muhafazakar yaşam biçiminden hiç ödün vermiyorlar.
Bunu yaparken, inancı doğrultusunda kadınlarımız ve kızlarımız başlarını bir şekilde örtüyor,dindarlık yaşam biçimini her alanda koruyor.
Bütün bunları yaparken, çağdaş dediğimiz bütün değerleri de kullanıyor.
Yani araba kullanıyor,dünyayı takip ediyor,bilgisayar ve interneti kullanıyor.
Eğitimini yapıyor ve eğitimin dışında kendisinin ve ailesinin sosyal anlamda ileri gitmesi için her türlü gayreti yerine getiriyor,tatil yapıyor.
Çağdaşım diyenlerle hemen hemen aynı argümanları kullanıyor.
Peki bu yaşamın içinde olup ülkenin demokrasi içinde kalkınmasına inanıyorsa,cumhuriyet değerleri içinde hayatımı devam ettirmek istiyorum diyorsa, şerri hukukla yönetilmeyi kabullenmiyorsa, bu insanlara sadece başını örttüğü için veya dini vecibelerini yerine getirdiği için gerici yobaz diyebilir miyiz?
Yıllardır solun ve cumhuriyetçilerin en büyük açmazı da bu olmuştur.
Solculuğu ve sosyal demokrasiyi ateist olmakla eş tutan bir sol anlayış toplumun büyük kitleleriyle çelişmiş ve topluma yabancılaşmıştır.
Bu durumu sınıfla ve ezilmişlikle görmek gerekirken şekle takılıp aynı ezilmişliği farklılaştırdık.
Yani kızlarımız, merdiven altı dediğimiz sektörlerde çok düşük maaşlarla çalışıyor ve ezilen horlananlar içinde kendini hissediyorsa ve sol sırf onun başı kapalı diye onunla arasına mesafe koyuyorsa o sol anlayışın emekten ve ezilenden yana olduğuna iddia etmesi bir kandırmacadır.
 Bundan dolayı, Türkiye de marksistlerin, solcuların,sosyal demokratların toplumun inançlarına ve kutsalına saygı duymayanların, bu ülkede hiç bir zaman iktidar olma şansı yoktur.
Biz bunu değerli marksist arkadaşlarımızı ve aslan sosyal demokratlara yıllardır anlatamadık.
Bir kişi eziliyorsa, horlanıyorsa, açsa, yoksulsa, emeğinin karşılığını alamıyorsa, onun başının örtüsü veya dindar oluşu solcuyum emekten yanayım diyeni neden ilgilendirir bunu anlayamadık anlatamadık.
Bu günde solun ve sosyal demokrasinin en büyük açmazı budur.
Oysa biz ezilenlerin, yoksulların, işçilerin, kamu emekçilerinin sorunları solun sorunu olması gerekirken solun sorunu baş örtüsü olmuştur.
 Bizlerin isteği,zenginle fakir arsındaki uçurumun kapandığı ve insanın insan gibi yaşadığı bir eşitlikçi özgürlükçü bir düzendir.
Bunu isterken, insanımızın inancı ve başörtüsü buna neden engel olsunki?
CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ilk defa bizim ''başörtülü insanlarla hiç bir sorunumuz yoktur'' diyerek üniversiteye ve kamuda belli yerlere başörtülü insanların rahatça girip çalışmasına vesile olmuştur.
''Seçimlerde başörtülü aday olursa değerlendiririz'' diyerek ilk defa bir sıcak elin soldan uzatılmasın vesile olmuştur.
İlk defa solda bir lider, ezilenin başörtüsüne, inancına bakmayın, onların ezilmişliği emekte olmaları bizi daha çok ilgilendiriyor'' diyerek bir sıcak elin onlara uzatılmasına vesile olmuştur.
 Bunu yaparken, camiyle, kuran kursuyla, imam hatiple uğraşan soğuk savaş döneminden kalma ilçe başkanlarını ve il başkanlarına da ''bizim gibi düşünün'' diyebilirse, CHP dindar kesimle kitleler halinde buluşacaktır.
Bu da çok yakındır.
Bunun için lütfen Sarıgül'ü takip edin.
Yıllarca solun bu ülkede iktidar olmayışının altında yatan bir nedeni olayı bilgim dahilinde anlatmaya çalıştım.
Bunu aşamayan hiç bir sol bu ülkede iktidar olamayacaktır.
Bunun acısını yıllardır hep birlikte yaşıyoruz.