Çocuklarımız dünyaya geldiğinde tamamen boş bir levha misali dir. (john loke).Oraya ne yazarsak üzerinde onu göreceğiz demektir. Yani yavrularımızın en önemli özelliklerinden biride bilgiye olan açlıklarıdır. Dili gelişmeye başladıkça, yani dili döndüğünce ilgisini çeken her şeyi merak edip sorarlar. Çocuğun her sorduğuna doğru cevaplar verilmez. Anlayacağı düzeyde cevaplar verilir.

Çocuk, büyükler gibi sorusunun cevabını araştırarak bulamayacağı için soru sorarak merakını giderir. Hani hep söyleriz ya ”bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ”diye. O zaman çocuklarımız ayıp etmiyorlar, doğru olanı yapıyorlar. Eğer çocuğumuza bilgi açlığı yaşatırsak biz ayıp etmiş oluruz.

Her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da dürüst olmalıyız. Sorulardan sıkıldığımız, kendimizi iyi hissetmediğimiz zamanlar da, yine durumu çocuk diliyle ifade edebiliriz. Mesela;”Çekil başımdan, ne bitmez soruların var, her şeyi sormak zorunda mısın, seni çekemiyorum artık…”yerine, sabrımızı zorlayarak ”gözümün nuru seni sonra dinlesem, şu an düşünemiyorum, yanlış bir şey söylemek istemiyorum, akşama babana soralım mı?”gibi cevaplar verebiliriz. Çünkü sabrımızın tükendiği noktadan sonra vereceğimiz cevapların zaten çocuğa yararı olmayacaktır.

Çocuğun soru sorma isteğini baskı altına almamalıyız. Aslında sorular çocuğun ilgi alanını keşfetmemize yardımcı olur. Çocuk neye karşı ilgili ise sorular o yöne doğru farklılaşarak artar. Sorularından usandığımızı hissettirirsek meraklarını gidermek için başka yollar deneyebilirler. Âcizane birde şunları yapabiliriz, çocuğu başka birine(baba, abla, büyükleri…)yönlendirebiliriz. Çocuğumuzun zeki olduğunu düşünebilir mutlu olabiliriz. Sorular, sorular, sorular bunlar için zeka gereklidir, yani zeki çocuk soru sorar, zeki çocuk merak eder. Elden geldiğince soruları cevaplamaya çalışalım.

Sabah kalkar başlar sormaya, taki yatana kadar. Oyunda, yolda, masada, yatarken, tuvalette… Hep konuşur, sorar. Konuşacak kimse bulamazlarsa oyuncaklarıyla, kendi kendilerine konuşurlar. Bırakalım “Onlar”konuşsun. Çünkü onlardan öğreneceğimiz güzellikler var. Soruları, yaptıkları her şeyleri saf, temiz, arı-duru. Hile, yalan, kötü söz söylüyorlarsa bile bizden öğrendikleri içindir. Bu bize, hemen kendimize çeki düzen vermemiz gerektiğini hatırlatmalı. Yani çocuklarımızda kendimizi görebiliriz.
Soruları, bize saçma veya komik gelebilir,”neden öyle, niçin böyle değil, ne zaman olmuş...”gibi sorular sorular… Mutfakta yemek yapan bir anneye çocuğunun sorduğu sorular:

• Anne napıyoysun?
• Yemek
• Ne yemeği?
• Ispanak
• Temel Reis olalım diyemi?
• Hayır, beslenelim diye
• Beslenmek ne demek?
• Vücudumuzun ihtiyacı kadar yiyecek yemek
• Babam yemiyo ama
• Yanlış yapıyo, güçsüz kalıcak
• Ben zaten güçlüyüm ki(yumruğunu sıkar)babamı hep yeniyoyum
• Olsun, yine yemelisin ki gücün kaçmasın
• Kaçar mı?
• Evet
• Neyiye kaç ay?
• İstersen birazda içeri babanın yanına git onunla sohbet et
• Sıkıldın mı?
• Biraz
• Biraz ne demek
• Çok olmayan demek
• Sen her şeyi biliyoymusun?
• Hayır, sadece bazı şeyleri
• Ama babam “annen her şeyi çok biliy zaten”diyo… Şeklinde sorular devam eder.

Çocuğun sorularına asla soyut yanıtlar vermeyelim. Yanıtlarımız günlük yaşamdan çocukların bildiği şeylerden olmalı. Mesela,”gündüz yıldızları niye görmüyoruz, onlar ölüyorlar mı?

Ebeveyn:”Nerden bulursun bu soruları. İcat çıkarma başıma. Sana ne…”şeklinde değil, sabırla bildiğimiz kadarıyla cevaplar vermeliyiz. Mesela”insanlar gece yatıp uyuyor, dinlenmiş olarak kalkıp sabah işlerine gidiyorlar ya, onlarda gündüz yatıp gece çalışıyor, bizi ışıklarıyla aydınlatıyorlar, şeklinde olabilir.

NE KADAR BİLİRSEK BİLELİM, SÖYLEDİKLERİMİZ KARŞIMIZDAKİNİN ANLAYABİLECEĞİ KADARDIR…


Ayşe BAY : Fatih üniversitesi anne çocuk sağlığı öğretim üyesi…