12 Eylül 1980 askeri darbesinde cezaevlerinde insanlık dışı işkencelerden geçtiler, idamla yargılandılar, yıllarca hapis yattılar. Ancak tüm kötü koşullar onları yıldırmadı. Haklarını savunmak için hukuk fakültesini okuyup avukat oldular. Şimdi onlar, 4 Nisan 2012 tarihinde darbeyi gerçekleştirenlerin hakim karşısına çıkacağı mahkeme salonunda hem kendi haklarını hem de darbenin mağdurlarını savunmaya hazırlanıyor.

Osman Başer, Hasan İlter, Ziya Karacan, Nurettin Özalp, İrfan Sönmez, Cengiz Ceylan, Mehmet Kaya, Mustafa Kaplan, Hasan Aras, Mehmet Cemal Erkoç, Yusuf Yalçın (merhum) 12 Eylül zulmüne uğrayanlardan sadece birkaçı. Bunların çoğu darbenin ardından idamla yargılandı, uzun yıllar hapiste yattı. Cezaevinde gördükleri ve tanık oldukları işkence, hepsini ortak bir karar almaya zorladı: Avukat olup haklarını arayacaklardı. Hapiste üniversite sınavını kazandılar, zorlu bir süreçte hukuk fakültelerini bitirip avukatlık stajlarını yaptılar, 4 Nisan'da da hakim karşısına çıkarak darbecilerden hesap soracaklar.

12 Eylül davasında 30'dan fazla mağdurun hakkını savunacak olan avukat Hasan İlter, cezaevindeyken liseyi dışarıdan bitirdi, 1997 yılında ise Ankara Hukuk Fakültesi'ni tamamladı. 1980 darbesinde gözaltındayken işkencecilerin yaptıklarının hesabının bir gün mutlaka hukuk yoluyla sorulacağını düşündüğünü aktaran İlter, bu düşüncesini hayata geçirebilmek için hep uygun zamanı beklediğini ifade ediyor.

Cezaevinde yatarken 1986 yılında işkencelerin hafiflediği sıralarda bir dilekçe ile liseyi bitirmek için başvurduğunu anlatan İlter, cezaevi müdürünün bunu engellediğini belirtiyor. 1988 yılında Diyarbakır Cezaevi'nden tekrar dışardan lise bitirme başvurusunda bulunduğunu anlatan İlter, 1989 yılında ise Türkiye 101'incisi olarak Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazandığını dile getiriyor. Diğer cezaevlerinde bulunan arkadaşlarını da hukukçu olmaları için teşvik ettiğini anlatan İlter, 1990 yılında birçok cezaevinden arkadaşının imtihanlara girerek çeşitli hukuk fakültelerini kazandıklarını söylüyor.

11 yıl hapis yatan İlter, solcu öğrencilerin Ankara Hukuk Fakültesi'ne cezaevinden gelip sınavlara girebildiğini, fakat aynı imkanın kendilerine sağlanmadığına dikkat çekiyor. "Diyarbakır'dan Ankara'ya kadar geldim ve okul idaresine yalvarıp yakardım, ama maalesef sınavlara alınmadım. Sonradan sınavlara girebilmek için destansı bir mücadele verdim, ama paslanmış kalpleri, katılaşmış yürekleri aşabilmem mümkün olmadı." diyen İlter, 1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra okula başladığını ve 1997 yılında mezun olduğunu ifade ediyor. Ankara Barosu'nda staj yaptıktan sonra 2006 yılında avukatlığa başladığını dile getiren İlter, şunları söylüyor: "Yarabbi bana işkence edenlerden ve ettirenlerden hesap sormayı nasip eyle' diye her namazımda dua ediyordum.

Allah bana hem hesap sormayı hem de bir avukat olarak işkence gören arkadaşlarımın ve topyekün mağdur edilen Türk milletinin hesabını sormayı nasip etti. Çok sevinçliyim. Bilhassa küçük yaşta çocuklara işkence ettirmekten çekinmeyen, onlarca insanı suçsuz yere darağaçlarında sallandıran, 'Bir sağdan bir soldan astık' diye pişkin pişkin utanmadan, nedamet duymadan konuşan, 'Asmayalım da besleyelim mi?' diye insafsızca, vicdansızca, demeç veren insanlıktan nasibini alamamışların hakim karşısına çıkarak dizlerinin titrediğini görmek en büyük hayallerimden birisi idi. Yüce Yaradanımın bana bunu nasip etmesinden dolayı ne kadar şükretsem azdır.

Darbecileri bir kez de olsa sanık sandalyesinde görmek, bir gün de olsa demir parmaklıklar arkasında olduğunu bilmek; 32 yıldır çekmekte olduğum acıların, görmekte olduğum kabusların, yaşadığım ıstırapların, çektiğim çilelerin bir nebze de olsa hafiflemesine vesile teşkil edecektir."

"ASMAYIP BESLEDİLER AVUKAT OLDUK"

    12 Eylül davasında 50'den fazla darbe mağdurunun hakkını arayacak olan avukat Osman Başer ise Yozgatlı dar gelirli bir ailenin 4 çocuğundan biri olduğunu söylüyor. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası nedeniyle 11 yıl 11 gün cezaevinde kalan Başer, yargılandıklarında avukat ile hukuki yardım almayı bilmediklerini belirtiyor. "Avukatımız olmadı da. Ankara 1. Nolu As. Mahkeme'de delililerin incelenmesi, sorgulanmamız, aşamalarında bizimle ilgilenen olmadı. Ailemizin avukat tutma imkânı da yoktu." diyen Başer, ifadeler, delil değerlendirilmesi, savunma gibi konularında canları yanınca avukat olmaya karar verdiklerini vurguluyor.

Askeri cezaevinden sivil cezaevlerine nakil olunca sınavlara katıldığını ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazandığını anlatan Başer, 1991 yılında kayıt yaptırdığını ve zorluklar içinde okulu bitirdiğini ifade ediyor. Yokluk, acı, hayaller, idealizm ve kendisini geleceğe hazırlama adına avukat olmasına neden olduğunu anlatan Başer, 4 Nisan'daki davayı hep hayal ederek yaşadığını kaydediyor.

    "Hayallerimin hırsızlarıyla yüzleşmek, yargı önünde hesaplaşmak, zalimlerin yüzlerine zulmünü haykırmak tarifi imkânsız bir mutluluktur. 'Asmayıp da besleyelim mi?' sözünün muhatabına 'savunmanızı avukatlık cübbeme yapınız' demek bana çok büyük haz verecektir." diyen Başer, "O günler, ibadetle ve Kur'an okuyarak, kitaplarla dost olarak, spor yaparak, sağlıklı kalmaya çalıştım. Bu günleri hayal bile edemiyordum. Ya idam edilmeyi, ya da kurşuna dizilmeyi ya da tünel kazıp kaçmayı düşünüyordum. Maddi ve manevi olarak, bu günlerde eşim, çocuklarım ve maddi imkânlarımın olabileceğini düşünemiyordum. Her şey Allah'ın. Bizler bu günlerin zilliyetliğine sahibiz."

Avukat Serdal Namkoç ile birlikte darbenin mağdurlarına hizmet vereceklerini dile getiren Başer, ülkücülere ise şu çağrıyı yapıyor: "Benim sözüm 'Rahmetli Başbuğlarının sanık sandalyesine oturtanların, neden oturtmuşlar, bu soruya verilecek cevabı dinlemeye, siyasi örgütlerini susmaktan vazgeçirip müdahil olmaları için tazyik yapmalarını' öneririm, ve davetimdir. Ben MHP ve ülkücü kuruluşların, bu davada müdahil olmalarını beklerdim. Şahsi bir hakkımı ve haklarını kullanmak isteyenlere hizmet etmek için müdahilim."