Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sağduyu çağrısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, artan terör olayları hakkında açıklamalarda bulunarak, provokasyonlara gelinmemesi konusunda çağrıda bulundu.
Sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden yaptığı açıklamada Erdoğan, terörle mücadele sürecinde sağduyunun önemini vurgulayarak "Türkiye bizim ortak hayat alanımız, ortak sevdamız, ortak geçmişimiz, ortak geleceğimizdir. Bugüne kadar nice badirelerin üstesinden gelmeyi başaran Türkiye, bölücü terör meselesini de çözecektir. Bizim mücadelemiz sadece ve sadece teröriste karşıdır. Vatandaş olarak, tahriklere, provokasyonlara asla gelmeyerek, üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmiş oluruz. Vatandaşlarımızdan terörle mücadele sürecinde sağduyularını ve metanetlerini muhafaza etmelerini rica ediyorum" dedi.


Başbakan Davutoğlu: Başta basın kuruluşları olmak üzere, siyasi parti merkezleri ve sivil vatandaşlarımızın mülklerine zarar vermek kabul edilemez

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Twitter hesabından protesto gösterileri ve sonrasında çıkan olaylara ilişkin sağduyu çağrısı yaparak, "Başta basın kuruluşları olmak üzere, siyasi parti merkezleri ve sivil vatandaşlarımızın mülklerine zarar vermek kabul edilemez. Terörün cezasını hukuk çerçevesinde güvenlik güçlerimiz ve yargı verecek. Kimse kendisini kanunun yerine koymamalıdır. Yüreği vatan sevgisiyle dolu tüm vatandaşlarımı sükunete, kucaklaşmaya ve devletine güvenmeye davet ediyorum" dedi. Başbakan Ahmet Davutoğlu Twitter hesabından şu ifadelere yer verdi:

"TERÖRÜN AMACI SARSILMAZ KARDEŞLİK BAĞLARIMIZI ZEDELEMEK, KARDEŞLER ARASINA FİTNE SOKMAKTIR"

"Van'da aziz şehitlerimizin cenaze törenindeydik. Al bayrağa sarılı evlatlarımız Türkçe, Kürtçe, Arapça ağıtlarla ebediyete uğurlandılar. Van'da bir kez daha milletimizin bütün fertlerinin aynı kararlılıkla teröre karşı omuz omuza durduğunu müşahade ettim. Teröre karşı yürüttüğümüz ortak mücadele kardeşlik bağlarımızı daha da güçlendirmektedir. Aziz milletime sesleniyorum: Terörün amacı bizim bu sarsılmaz kardeşlik bağlarımızı zedelemek, kardeşler arasına fitne sokmaktır.

"KİMSE KENDİSİNİ KANUNUN YERİNE KOYMAMALIDIR"

Başta basın kuruluşları olmak üzere, siyasi parti merkezleri ve sivil vatandaşlarımızın mülklerine zarar vermek kabul edilemez. Terörün cezasını hukuk çerçevesinde güvenlik güçlerimiz ve yargı verecek. Kimse kendisini kanunun yerine koymamalıdır.

"KARDEŞ KAVGASINA DA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ"

Yüreği vatan sevgisiyle dolu tüm vatandaşlarımı sükunete, kucaklaşmaya ve devletine güvenmeye davet ediyorum. Hukuk çerçevesinde yürüttüğümüz operasyonları büyük bir kararlılıkla devam ettirirken, kardeş kavgasına da müsaade etmeyeceğiz."


CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu: "Bugün, yıllardır süren kardeşliğimizi bir kez daha tüm dünyaya gösterme zamanıdır. Yurttaşlarımı sağduyu ile hareket etmeye davet ediyorum"

Bahçeli: Taşkınlıktan uzak durmak, sağduyulu hareket etmek herkesin en temel tarzı olmalıdır


MİLLİYETÇİ Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Iğdır ve Tunceli'deki terör saldırıları hakkında yazılı açıklama yaptı. Teröre tepki eylemleri konusunda sağduyu çağrısı yapan Bahçeli'nin açıklaması şöyle: 'Türkiye'miz ölümcül bir sürecin, kanlı bir döngünün, şiddetli bir çatışmanın tam merkezindedir. Şu anda ülkemiz her şeye gebedir. Bölücü terör örgütünün kahpe ve kalleş saldırıları tüm barbarlığıyla, tüm vahşiliğiyle devam etmektedir. Dökülen şehit kanlarının nerede duracağı, açılan kin ve nefret kuyularının ne zaman kapanacağı belirsizdir. Türkiye Cumhuriyeti sırat köprüsündedir. Türk milleti çok yoğun saldırı ve suikast altındadır. Milli vicdan isyan ve infial halindedir. Dayanacak hal, bekleyecek ve sabredecek takat kalmamıştır.

Bugün Iğdır'ın Çamurlu Köyü'nde şerefsizler tarafından döşenen mayınların patlatılmasının akabinde roketli ve uzun namlulu silahlarla açılan ateş sonucunda 14 polisimiz şehit 2'si de ağır yaralanmıştır. Bugünkü kayıplarımızla beraber, 20 Temmuz'dan bu tarafa 69'u asker, 48'i polis ve birisi de korucu olmak üzere 118 vatan evladı şehit düşmüştür. Bu korkunç ve felaketle bile izah edilemeyecek bir hezimettir.

Dağlıca'da verdiğimiz 16 şehidimizin hemen ardından Iğdır'da 14, Tunceli'de bir polisimizin acı verici şehadeti milletimizi yeniden kedere boğmuştur. Ülkemiz ilan edilmemiş yas ve matemi yaşamaktadır. Türk milleti diken üstündedir.

Devletimizin bağımsızlığı, aziz milletimizin birliği uğruna kahramanca görev yaparken şehit olan evlatlarımıza Rabbim'den rahmet niyaz ediyor, yaralılara şifalar diliyor, hepimizin başısağolsun diyorum. Bu menfur saldırılardan sonra öncelikli beklentimiz, teröristler ile işbirlikçilerinin bir an önce ele geçirilmesi ve muhtemel yeni terör saldırılarını önlemek için gerekli tedbirlerin devlet tarafından acilen alınmasıdır. Gerek duyulması halinde, yapılacak sıcak takibin sınır ötesini de kapsayacak şekilde ve izin almaksızın icra edilmesi artık meşru hale gelmiş bulunmaktadır. Hiçbir ortaklık veya işbirliğinin mazereti bir tek vatan evladının hayatından daha kıymetli sayılamayacaktır.

Siyasal tartışmaların yoğunluk kazandığı bu zamanda, terörle mücadele artık en önemli gündem maddesi olmalıdır. Bugüne kadar yaptığı yanlışlarla bölücü heveslerin cesaret ve ilham kaynağı olan AKP, yalnızca terör eylemlerinin değil, siyasallaşma çabalarının da birinci dereceden azmettiricisidir.

Türk milleti bölücülük ve terörle mücadelede etkin, kararlı ve kalıcı bir icraat beklemektedir. Ne acıdır ki, hükümet sıralarına PKK'lıları taşıyan Erdoğan ve Davutoğlu'nun bunu yapmaya ne cesareti, ne dirayeti, ne de niyeti vardır. Çözüm süreciyle PKK'nın silahlanmasına göz yuman, Kandil'in sivrilmesine çanak tutan, İmralı canisinin öne çıkmasına hizmet eden hıyanet kadroları akan her şehit kanının vebalini taşımaktadır. Sarayın izbeliklerinde kaos planları yapan şahıs, dizginlenemeyen iktidar arzuları uğruna Türkiye'yi enkaz ve viraneye çevirmektedir.

Konya'da gülüp Van'da sahte gözyaşları döken Davutoğlu, pısırıklığının ve korkaklığının hem diyetini ödemekte, hem de millete ödetmektedir. 400 milletvekili almak için vatanı kundaklayan, milli kimliği kurcalayan işbirlikçilere 1 Kasım'da aziz Türk milleti demokratik cezayı kesecektir. Bu artık ikamesi ve tehiri imkânsız bir sondur. Mühürlü kalpler, icazetli vicdanlar görmek istemese de, AKP-PKK dayanışma ve ittifakıyla gelinen bugünkü zillet dolu günler her tehdide açıktır. Türkiye iç savaşın puslu ve uçurumlarla çevrili kıyısındadır. Erdoğan ve Davutoğlu aklını başına almaz, işlemiş oldukları suç ve günahlarından dolayı pişmanlık duymazlarsa kabaran milli çığın altında kalmaları mukadderdir. Her ne olursa olsun, ucu nereye ve kime dayanırsa dayansın süreç ihanetinin hesabını AKP kadroları vermelidir.

1 Ağustos 2009'dan itibaren yıkım ve çözülmede kimin, hangi bedbahtın dahli ve payı varsa burnundan getirilmelidir. Medyada boy gösteren PKK severlerin, bölücülüğün kazanını kaynatan, Kandil'e uşaklık yapan satılmış yorumcu, yazar ve kalem sahiplerinin daha fazla ekranlarda gösterilmesi, gazete sütunlarında zehir saçması teröre zımnen onay ve destektir. Bunun yanında, PKK'ya sunulan taviz ve vaat listelerinin, Oslo'dan İmralı'ya kadar yürütülen müzakerelerin acı sonucuna devleti yöneten çürümüşler muhakkak katlanmalıdır.

Bu maksatla; Yıkım projesinin elebaşısı Beşir Atalay başta olmak üzere, 2013 yılından sonra; çözüm süreci zaafa uğramasın bahanesiyle PKK'nın güçlenmesini göz ardı eden, lojistik ve ikmal kanallarının süratle çalışmasını seyreden, terörle mücadeleyi ağırdan alan mülki idare amirleri ve diğer devlet görevlileri hakkında gerekli hukuki işlemler başlatılmalıdır. Türkiye'nin devlet olma hak ve vakarına leke sürdüren kim varsa, yetki ve sorumluluğu her ne ise mutlaka ve derhal işine son verilmelidir. Terörle mücadelede yürekli, milli, atılgan, kararlı ve donanımlı kadrolar gecikmeksizin göreve getirilmelidir.

Iğdır'a yerleştirilen 1 ton bombayı fark edemeyen, sarayın siyasi hesaplarına memur edilerek tevdi edilen istihbarat vazifesini layıkıyla ifa edemeyen bürokratlar azledilmelidir. Türkiye'nin dağına, ovasına ve şehirlerine döşenen tonlarca bombanın menşei hakkında milletimiz aydınlatılmalı, müttefik görünümlü terör himayecilerinin hangi ülke ve güçler olduğu deşifre edilmelidir. Terör örgütü silahlanıp vatanın her tarafına bomba yığınağı yaparken hükümetin süreç sakızı çiğnemesi, olan biten alçaklıkları hafife alıp uyuşması en az terörist eylemler kadar sorunludur.

PKK'ya cephanelik ikram edenlerin, buna sessiz kalanların, silahlar gömülsün çağrıları eşliğinde alçakların eline silah tutuşturanların sığınacak hiçbir mazereti yoktur. Ülkemiz çok yüksek ve eşi benzeri nadiren görülmüş bir hıyanet çemberinin ortasındadır. Şu bir gerçektir ki, bölgesel gelişmeler kapsamında görevini hakkıyla yapması gereken istihbarat mekanizması sahadan topladığı bilgi ve bulguları tam ve zamanında güvenlik unsurlarına ulaştırmakla mesuldür. Tersi durumda atıl halde kalan istihbarat Türkiye'nin kuyusunu kazanların ekmeğine yağ sürecektir. 24 saatlik süreyle oluşturulan özel güvenlik bölgesi ilan edilmesi gibi uyduruk ve pansuman yöntemlerden cayılarak; Doğu ve Güneydoğu'da can ve mal güvenliği sağlanana, iç huzur ve asayiş temin edilene kadar Anayasal bir çare olan sıkıyönetim uygulaması hemen devreye sokulmalıdır.

Türk milleti teröre haklı olarak tepki göstermektedir. Bayraklar evlere asılırken, milli ve demokratik itirazlar yurdumuzun her köşesinde beklendiği üzere yeşermekte, mesafe almaktadır. Bunlar oluyorken, etnik kavga ve karışıklığının önü de açılmamalıdır.

Taşkınlıktan ve ölçüyü kaçıran heyecan selinden uzak durmak, sağduyulu ve soğukkanlı hareket etmek herkesin en temel tarzı olmalıdır. Önemle dikkat lazımdır ki, bir kıvılcım Türkiye'nin yanmasına, iç kargaşaya çakılmasına yetecektir. Türk-Kürt düşmanlığı için provokasyon yapan, fırsat kollayan, ortam yoklayan mihrakların kurguladıkları oyunlara düşmemek, yazdıkları senaryolara alet olmamak asıldır. Bu hususta Milliyetçi-Ülkücü Hareket titizlikle davranacak, karanlık mahfiller tarafından organize edilen anonim kalabalıkların dümen suyuna girmeyecektir. İçimiz alev alsa da, parti binalarının taşlanmasından boyut ve yönü karmakarışık eylemlere kadar Türkiye'nin aleyhine olan gelişmeler hızla tırmanabilecektir. Masum ve son derece makul şekilde gerçekleşen teröre lanet yürüyüşlerinin demokratik sınırlarda kalması da elzemdir. Eğer ülkemize yönelen hain ve hasmane saldırıların önü alınamaz, Erdoğan'ın komplo ve tuzakları ısrarla devam ederse, benzerlerine birçok ülkede rastlanan tarihi nitelikli büyük saray yürüyüşünün icrası da kaçınılmaz olabilecektir. Bu yakın tehlikeye herkes samimiyetle ve özenle dikkat etmelidir.

1 Kasım'da yenilenecek milli irade, varlığını devam ve idame ettirmek istiyorsa ilk önce AKP zulmünden, saray tasallutundan kurtulması vazgeçilmez bir şarttır. Aksi halde, dış mihraklar tarafından kiralık olarak kullanılan terör Türkiye'yi yutacak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü imha edecektir. Bunun sonucunda, Ortadoğu'daki karanlık tablonun, çalkantı ve silahlı boğuşmanın bir benzeri Türkiye'de vuku bulabilecektir. Bu itibarla ülkemiz bıçak sırtı bir durumdadır. Şayet terörle mücadelede milliyetçi bir ruh ve şuur vasat bulmazsa, kapatılması mümkün olmayan derin yaraların açılacağı, milli birlik ve bütünlüğümüzün zedeleneceği, kardeş kavgasının zemin bulacağı çok sancılı yeni bir süreç önümüzdedir.

Yıllarca etnik bölücülüğe cesaret veren ve güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesini zaafa uğratan Erdoğan ve Davutoğlu bugünkü kanlı tablonun baş mimarlarıdır. Türkiye'nin en büyük talihsizliği terörün siyasi ve manevi sorumluluğunu omuzlarında taşıyan böyle bir kadro tarafından idare ediliyor olmasıdır. Milli güvenliğin sağlanmasının sorumluluğunu üstlenen Başbakan'ın Anayasal görev ve sorumluluklarını yerine getirmede acze düşmesi, üzerinde ayrıca durulması gereken bir Anayasa suçudur. Terörle etkili bir şekilde mücadele gereklerinin yerine getirilmemesi, tarihin ve Türk milletinin affetmeyeceği bir gaflet, dalalet ve ihanet olacaktır. Kaldı ki bu ihanet adres ve muhataplarını çoktan bulmuştur. Başbakan'ın ve peşi sıra Erdoğan'ın başkanlığında, üstelik katılmasının hangi amaca matuf olduğu müphem olan TBMM Başkanı'nın da bulunduğu güvenlik zirvelerinin göz boyama amacına yönelik olduğu kesindir. Dağ bir kere daha fare doğurmuştur. Devlet kördüğüm, hükümet darmadağındır.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'yi böldürmemeye, milli birliğimizin temellerine dinamit konulmasını önlemeye ve büyük Türk milletinin huzurunu ve güvenliğini sağlayacak şartları hazırlamaya kararlıdır ve buna da muktedirdir. Türkiye'nin karşısındaki bu husumet cephesiyle tarihi hesaplaşma çok yakında yapılacaktır. Kader anı gelmiştir.

Türkiye'nin kurtuluşu için bir milat olan ve ertelenmesi için siyasi kumpas yapılan 1 Kasım 2015 Milletvekilliği Genel Seçimlerine sayılı günler kalmıştır. Ağlayan Türk milleti ağlatan ve tuzak kuran alçakları sandığa gömecektir. Köhneyen ve kadavraya dönen iktidar zümresi milli depremle sarsılacak, ihanet saltanatı Allah'ın izniyle nihayete erecektir. Bu kez olacak, bu defa Türkiye kazanarak demokrasi mayası sandıkta tutacaktır."

"BİZ BARIŞ İÇİN KANDİL'E DEĞİL, FİZAN'A GİDERİZ"

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP milletvekilleriyle birlikte Diyarbakır HDP İl Binası'nda düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Demirtaş, "Her yerde AKP ve ırkçı güruhlar sokaklarda faşizm rüzgarı estirerek Kürt adına ne varsa, HDP demiyorum, Kürt'e benzeyen ne varsa her şeyi yakıp yıkma ve ülkede toplumun muhalif kesimlerine diz çöktürme operasyonu yapılıyor. Bu söyleyeceklerim protesto amacıyla, barış istiyoruz vesilesiyle sokağa çıkanlara değildir. Bu söylediklerim AKP ve MİT istihbaratı eliyle örgütlenmiş tetikçileredir. Bunlar bizzat isim isim tespitli, maaşlı ve bu işleri yapsınlar diye resmi olarak görevlendirilmiş çetelerdir" dedi.

"HDP OLARAK YİTEN CANLARIN ÜNİFORMASINA BAKMADAN AMASIZ, ANCAKSIZ SAHİP ÇIKIYORUZ"
Türkiye'nin savaş kararıyla birlikte kan gölüne döndüğünü savunan Demirtaş, "Önceki gün neredeyse 48 saattir Türkiye genelinde devlet eliyle ve bir hükümet desteğiyle yaşanan linçlere dair görüşlerimizi paylaşmak istiyoruz. İçinden geçtiğimiz dönem, içinden geçtiğimiz süreç; sıradan, normal, tesadüflere dayalı bir tarihi süreç değil. Çalkantılı bir tarihsel dönemin içerisinde bulunuyoruz. Yapılan seçimlerle ortaya çıkan siyasi sonuçlarla küçük iktidar değişimleri, aritmetik Meclis değişimlerinin çok ötesinde siyasi anlamlar içeriyor. Ülkemizde bir kez daha yeniden silahların konuşuyor olması, yeniden çatışmalı döneme girilmiş olması ve bir devlet politikası olarak savaş kararıyla birlikte bir kez daha ülkemizin kan gölüne dönmüş olması, çok büyük bir kayıptır. Biz HDP olarak yiten canların, üniformasına bakmadan, siyasi düşüncesine, etnik kimliğine, mezhebine bakmadan, kim tarafından niye katledildiğine bakmadan bütün acılara ilk günden bu yana amasız, ancaksız sahip çıkıyoruz. Bu acıların son bulması için ısrarlı bir barış çabası yürütüyoruz" diye konuştu.

"AKAN KANLA İLGİLİ HDP'NİN ZERRE-İ MİSKAL KADAR SİYASİ SORUMLULUĞU YOKTUR"
Artan terör olayları için "Siyasi kararı alan Cumhurbaşkanı ve Başbakan ikilisidir" diyen Demirtaş, "Bu savaşın başlamasında, büyümesinde, bu operasyonların veya eylemlerin karar alma süreçlerinin hiçbirinde biz yokuz. Hiçbirinin ne onaylayıcısı olduk ne destekleyicisi olduk ne karar vericisi olduk. Akan kanla ilgili HDP'nin zerre-i miskal kadar siyasi sorumluluğu yoktur. Siyasi kararı alan Cumhurbaşkanı ve Başbakan ikilisidir. Savaşı başlatma kararı alan bunlardır ve kararlarının arkasında duruyorlar. Biz vicdanen ve ahlaken bu ölümlerden kendimizi sorumlu tutuyor ve ölümlerin durması için bu yüzden çaba sarf ediyoruz. Allah şahittir ki biz kendi çocuklarımıza sarılamıyoruz, çocuklarımızı öpemiyoruz. Çünkü bugünlerde o kadar çok çocuk babasız-annesiz kaldı ki; o kadar çok anne-baba evlatsız kaldı ki kendi çocuklarımıza sarılmaktan utanıyoruz" ifadelerini kullandı.

"BUNLAR, BU İŞLERİ YAPSINLAR DİYE RESMİ OLARAK GÖREVLENDİRİLMİŞ ÇETELERDİR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun iç savaş çıkarma kararı aldığı iddiasında bulunan Demirtaş, "2 gündür ortaya çıkan şey, teröre tepki falan değil. Şiddete tepki falan değil. AKP kararı ile Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin dağlarda çıkardıkları savaşı ve bir yönüyle şehirlere gönderdikleri cenazeleri oya dönüştüremediklerini görünce iç savaş çıkarma kararı aldılar. 2 gündür onun provası yapılıyor. Kendine Türk milliyetçisiyim diyenler de bunlara tetikçilik yapıyor. Her yerde AKP ve ırkçı güruhlar sokaklarda faşizm rüzgarı estirerek Kürt adına ne varsa, HDP demiyorum, Kürt'e benzeyen ne varsa her şeyi yakıp yıkma ve ülkede toplumun muhalif kesimlerine diz çöktürme operasyonu yapılıyor. Bu söyleyeceklerim protesto amacıyla, barış istiyoruz vesilesiyle sokağa çıkanlara değildir. Bu söylediklerim AKP ve MİT istihbaratı eliyle örgütlenmiş tetikçileredir. Bunlar bizzat isim isim tespitli, maaşlı ve bu işleri yapsınlar diye resmi olarak görevlendirilmiş çetelerdir. Bir linç ve saldırı kampanyası devlet eliyle başlatılmışve yürütülmüştür. Topluma şu mesaj verilmek istenmektedir. Bize 400 vekil vermezseniz, sizin burnunuzdan getiririz; demektedirler. Bunu açıkça ifade ediyorlar" şeklinde konuştu.

"20 YIL İÇERİSİNDE İŞLEDİĞİNİZ SUÇLARDAN TUTUKLANIP YARGILANACAKSINIZ"
Parti binalarını, otobüsleri yakanların görüntülerinin olduğunu kaydeden Demirtaş, bunları gerçekleştirenlerin önümüzdeki 20 yıl içerisinde yargılanacağını belirterek "Şu anda bir darbeyle iktidardan düşmüş olmalarına rağmen devlete el koymuş durumdalar. Parti binalarını yakıp yıkanlar, otobüsleri durdurup insanlara hakaret edip dövüp yakıp yıkanlar, hepinizin görüntüsü var. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde işlediğiniz suçlardan tutuklanıp yargılanacaksınız. Bugün olmaz, yarın ama illa hesabını vereceksiniz. Arkasında hükümet desteğini hissedip bu linçleri yapanlar, yazık size. Kendinizi harcatmayın. Arkanızda hükümet falan yok. Hükümet düşmüş durumda. AKP artık iktidar değil. Harcayacaklar sizi. Ama biz kahramanız, kendimizi AKP'ye feda ederiz, gideriz 20 yıl da yatarız diyorsanız; takdir sizin. Cana gelmesin, mala gelsin. Parti binalarımız kurban olsun" açıklamasında bulundu.

"BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANI, BİR TANE DELİL SUNSUN BİZİ YARGILAYIN"
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'nun HDP'ye yönelik açıklamalarından dolayı savcıları göreve çağırdığını söyleyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Günlerdir Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, partimizi açıkça isim vererek hedef gsöteriyor. Bütün bu olan bitenden HDP sorumludur, diyorlar. Bu ülkede inanıyorum ki bütün bu baskılara rağmen onurlu, şerefli yargıçlar ve savcılar vardır. Onlara çağrı yapıyorum. Ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı dökülen kandan bizi sorumlu tutuyor. Lütfen, sizden rica ediyoruz. Başbakan ve Cumhurbaşkanı'ndan bunun delilini isteyin. Bir tane delil sunsunlar bizi yargılayın. Hesap vermeye hazırız"

"İĞNE UCU KADAR BARIŞ İHTİMALİ GÖRDÜĞÜMÜZ YERDEN GİRERİZ"
Açıklamalarının ardından HDP'nin Kandil'e heyet gönderme konusunda bir çalışmasının olup olmadığı sorulan Demirtaş, "Biz, barış için Kadil'e değil; Fizan'a gideriz. Yeter ki koşullar oluşturulsun. Fakat Cumhurbaşkanı ve Başbakan ikilisi, Enver Talat Paşalar gibi ülkeyi felakete sürüklerken onlara iki çift laf etmeyenler HDP'den ne bekliyor, anlamadım. Hükümet bu savaş politikalarında ısrarlı olduğu sürece HDP, Kandil'e 30 defa gitse ne olacak? Savaş isteyen, bunlar. Biz yine de iğne ucu kadar barış ihtimali gördüğümüz yerden gireriz. Zaten bizim dışımızda barışı arayan yok" diye konuştu.