İSTANBUL, ()-Bir yazma eser ile kültür ve medeniyet tarihin haritasının çıkarılabileceğine Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezi açılışında vurgu yapan Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, “Bir yazmayı konuşturduğunuz zaman kendi entelektüel tarihinize, bilim tarihinize, kültür tarihinize ilişkin o kadar çok şey söylüyor ve o kadar çok bilgiyi ifşa ediyor ki, siz de o bilgileri bağlamına yerleştirdiğinizde ortaya muazzam bir resim çıkıyor.” dedi.

Dünyada müstakil bir disiplin olmaya doğru giden yazma eser ve kitap kültürü çalışmalarında Türkiye’nin öncü bir konuma gelmesi hedefiyle kurulduğuna değinen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezi Üsküdar Yerleşkesi’nde açıldı.İslâm yazma eser çalışmalarında araştırma yapan ulusal/uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak müşterek projeler geliştirecek Merkezin yazma eser, yazma eser kültürü ve kitap kültürü alanlarında çalışmalar yapması hedefleniyor. Yerleşke ile yazma eser kültürü çalışmalarında Türkiye’nin öncü bir konuma gelmesi, bu alanda tanım yapan, terim vazeden bir duruma gelmesi amaçlanıyor. 

Açılış programında amaçlarını anlatan Merkez Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Sami Arslan, “Böyle bir merkez ülkemiz için gerekliydi. Yurt dışında yazma eserlerle ilgili birçok kurum-kuruluş ve çalışma var. Biz de bunu ülkemizde bir üniversite çatısı altında yapmak istedik. Merkezimiz kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere üç temel proje etrafında çalışmalarını yürütecek. Kısa vadeli projelerimiz arasında çalıştaylar, paneller, kitap yayınları yer alıyor. Orta vadede ise yazma eserlerle ilgili akademik bir dergi çıkarmayı hedefliyoruz. Temel amacımız da Osmanlı ilimler literatürünü ortaya koymak olacaktır.” dedi.

“İSLAM MEDENİYETİ BİR KİTAP MEDENİYETİDİR”

Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin İslâm medeniyetinin kültür ve ilmi birikiminin sonuçları açısından hayırlı olmasını dileyen Fatih Sultan Mehmet Vakıf  Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı, İslâm medeniyeti mensuplarının yazma eser birikimimizle ilgili övgü merhalesini geçmesi gerektiğine dikkati çekerek şunları söyledi:

“İslam medeniyeti bir kitap medeniyetidir. Bir yanda kitapların içeriği itibarıyla önemsememiz gereken bir bilgi birikimi vardır, bir tarafta da kitapların sureti ve yapısı etrafında oluşmuş sanatlar vardır. Bunlardan dolayı yazma eser birikimimizi önemsemek zorundayız. Nitekim önemsemişiz. Fakat bu önemseyiş, ‘orada bir köy var uzakta gitmesek de gelmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür’ mantığı üzerine olmuş. Nesiller boyu Cumhuriyet döneminin Müslüman nitelikli okuryazarları olarak büyük ve zengin bir kitap medeniyetinin, bir yazma eserler külliyatının çocuklarıyız diye övünmüşüz, ama onlar Süleymaniye’de kalmış, biz sadece övünmüşüz. Biz bunlarla övünerek vakit geçirirken birileri bu eserlerin nasıl inceleneceğine dair yöntemler geliştirmeye, terminoloji oluşturmaya başlamışlar.”

Bu gerçeklerden hareketle Merkezin kuramsal bir çerçeve çizerek, yöntemsel ve terminolojik arka planı oluşturarak ilerlemesi gerektiğine vurgu yapan Andı, böylece büyük bir birikimi ve zenginliği daha görünür, daha kullanılır hale getireceğini ifade etti.

“ÖNCE TEORİK DİL GELİŞTİRMELİYİZ”

Açılış konuşmalarının ardından “Sükût Kıvamında Çığlık: Yazma Eser Kültürü Üzerine Tecrûbî Deyişler” başlıklı açılış konferansını veren Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, bir yazma eserin neleri dönüştürebileceğini, medeniyetimize, kültür hayatımıza ilişkin ne tür değişikliklere neden olabileceğini kendi tecrübelerinden örnekler vererek anlattı.

Bütün disiplinlerde olduğu gibi yazma eserler alanında da teorik dil geliştirilmesinin gerekliliğine işaret eden Fazlıoğlu, “Tanımlayan bir şeyin adını koyar, adını koyan da yönetir. Bir ilim sadece çalışmakla gelişmiyor, asıl gelişim o ilmin terimlerini inşa etmekle oluyor. Biz de bu Merkezde teorik çerçeveyi kurmaya çalışacağız. Teorik düşünme bir şeyin içine nüfuz etmek demektir. Yazma eserlerin içine nüfuz etmeli, kurucu unsurlarını belirlemeli ve bunları nedensel bir bağlantıyla inşa edip, dil geliştirmeliyiz.” değerlendirmesinde bulundu.

“YAZMA ESER İLE MEDENİYET TARİHİMİZİN HARİTASINI ÇIKARABİLİRİZ”

Yazma eserleri sükût kıvamında bir çığlığa benzeten Fazlıoğlu, “Her yazma eser sakince, sükût halinde bir yerde durur ama aynı zamanda bir çığlığı da barındırır. O çığlığa kulak verince bir yazma eserin neleri değiştireceğini görürüz. Bir yazmayı konuşturduğunuz zaman kendi entelektüel tarihinize, bilim tarihinize, kültür tarihinize ilişkin o kadar çok şey söylüyor ve o kadar çok bilgiyi ifşa ediyor ki, siz de o bilgileri bağlamına yerleştirdiğinizde ortaya muazzam bir resim çıkıyor. Bazen bilmediğiniz bir yazarı tespit ediyorsunuz, bazen bildiğiniz bir yazarın kayıtlarını buluyorsunuz, bazen de tüm medeniyet tarihini değiştirecek bilgiler elde ediyorsunuz.” şeklinde konuştu.

Kendi yazma eser çalışma tecrübesi ışığında bir yazma eserin İslâm medeniyetine ilişkin tasavvurları değiştirme gücünü vurgulayan Fazlıoğlu şunları söyledi: “Bir yazma eser ile kültür ve medeniyet tarihimizin haritasını çıkarabiliriz. Yazmanın teknik içeriği size akademik kariyer açısından faydalıdır ama o yazmanın bağlamını ele aldığınız zaman onu kendi kültürel kodları ve tarihsel süreç içerisinde bulundurduğunuz zaman tüm İslâm medeniyetinin konuştuğunu görüyorsunuz. O konuşanı anlayacak önce bir niyet, sonra ahlak, ardından da bir kulak gerekir. Bunlar yoksa o sesi duyamazsınız. Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezimizde önce bu niyeti sonra metodolojiyi yani ahlakı geliştireceğiz. Ondan sonra da duymaya başlayacağız.”

Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezi açılış programı konuşmaların ardından sona erdi.