İSTANBUL, () HASTANELERDE sezaryen uygulanarak doğum yaptırılması gereken hamilelere normal doğum yaptırıldığı ve bu nedenle birçok yenidoğan bebeğin komplikasyon yaşadığı iddiaları üzerine Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) açıklama yaptı. Dernek adına TJOD Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke ve TJOD Ankara Şubesi Başkanı Op. Dr. Leyla Mollamahmutoğlu tarafından yapılan yazılı basın açıklamasında Türkiye'de sezaryen oranlarına yer verildi ve düşüş olmadığına dikkat çekildi. 


 

"TÜRKİYE'DE SEZARYEN ORANI YÜZDE 53" 


 

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı doktorlara yönelik suçlamalar üzerine kamuoyunu aydınlatmak maksadıyla açıklama yapıldığı belirtilirken şu sözlere yer verildi: "Türkiye halen Avrupa Birliği ülkeleri ve OECD ülkeleri içinde 2016 yılı için yüzde 53 sezaryen oranı ile doğumun cerrahi kesi ile en yüksek hızda gerçekleştirildiği ülkedir.  2015 yılında sezaryen oranı yüzde 50,4, 2009 yılı için ise yüzde 42,7 dir. Dolayısıyla veriler eşliğinde sezaryen hızında düşme şu anda söz konusu değildir. OECD Sağlık Verileri analizi sonucunda Türkiye’de anne ölüm oranlarının 2003’te yüz binde 61 oranından, 8 yıl içerisinde yüz binde 16’ya düştüğü görülmektedir. Bu orandaki düşüş Türkiye dışındaki OECD ülkeleri için 23 yılda 1960 da 60,1 olan anne ölüm oranının 1982'de ancak 16,8 e indirilmesi ile sağlanabilmiştir. Vajinal doğumun anne ve yeni doğanda sorun oluşturmadan ve tıbbi komplikasyonları artırmadan yapılması, tüm kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimlerinin ana hedefidir.  Komplikasyon oluşacağı düşünülen ya da öngörülen olgularda zaten sezaryen legal olarak uygulanmaktadır. Dahası, sezaryen oranlarının artmasının anne ve yeni doğanda ve anne karnındaki ceninde komplikasyon gelişimini önlemediği de yayınlanmıştır."


 

"ANNE BEBEK ÖLÜM ORANLARI TARTIŞILMALI" 


 

Normal doğum olarak bilinen vajinal doğum sayısının yükseltilmesi yolunda çabaların arttığının belirtildiği açıklamada şu sözlerle devam edildi: "Yılda yaklaşık bir buçuk milyon doğum yaptırılan ülkemiz için anne bebek ölüm oranları ve anne ile bebekte gelişen komplikasyonları esas alarak istatistiksel bağlamda değerlendirmek ve sorunları bu veriler üzerinden tartışmak doğru olacaktır. Çok sayıdaki doğum içerisinden, nadir sayıdaki olguların öne çıkarılarak sunulması doğru ve etik bir yaklaşım olarak kabul edilemez. Ülkemizde bütün kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimler, sosyal yönüyle toplumsal beklentinin çok yüksek olduğu bu alanda büyük fedakârlıklarla görevlerini ifa etmektedir.  Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimler, anne ve karnındaki bebeği olmak üzere iki insana sağlık hizmeti sunduğunun bilinci ve sorumluluğu ile hareket etmektedir. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimler, hekimliğin öncelikli kuralının “Öncelikle zarar verme” ilkesi olduğu bilincindedir. Hipokrat yemini etmiş her hekim, hekimlik etiğine uygun davranarak bu ilkeye uymak zorundadır.  Hastaya zarar vermemek, sağlık vermekten daha büyük öncelik taşır.  Hekimliğin bu temel ilkesi sağlık haberciliği temelinde sağlık alanında haber yapan, yayıncılar, muhabirler için de aynen geçerli olmalıdır. Hiçbir şey insan yaşamından daha değerli olamaz ve yayıncıların sansasyonel haber yapma kaygıları, bugüne kadar o hastanede binlerce hastayı sağlıklarına kavuşturan, dünyaya bir çok sağlıklı bebek gelmesini sağlayan doktorları rencide etmemeli ve halkı infiale sevk etmemelidir. Hukuk, içinde bulunduğumuz hayatın kendisidir. Hiç kimse kesin ve inandırıcı deliller olmadığı sürece suçlanamaz. Yargı ve Yüksek Yargı’nın temel yaklaşımının da bu yönde olduğu herkesçe bilinmektedir. Medyaya hakim olan sağlık haberciliği anlayışının da yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Sağlık konularını bilmeyen, araştırmayan, haberciliği rating uğruna sansasyona alet edenlerin yine haberciler yani kendi meslektaşları tarafından engellenmesi ve bu tavırların son bulması en önemli beklentilerimizden biridir."