Deprem gibi doğal afetler sonucu insanların yüzde 75’inde travmaya bağlı duygusal tepkiler oluşabileceğini belirten Psikiyatrist Dr. Emre Tan, “Bu rahatsızlıkların başında travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gelmektedir. Travma bulaşıcıdır, travmaya direk maruz kalmasa da olaya tanık olanlar, medyada izleyenler ve özellikle kurtarma ekibinde yer alanlar da travmatize olabilirler” dedi. 

Gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidinin ağır bir yaralanma veya cinsel saldırıya maruz kalınmasının kişide ruhsal travma oluşturabileceğine değinen İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Emre Tan, “Yaşanan duruma bağlı olarak olayın sürekli biçimde zihinde tekrarlanması, kabuslar, olayı anımsatan durumlardan kaçınma gibi fobik belirtiler, aşırı uyarılmışlık, etikte olma hali, huzursuzluk, kaygı, sinirlilik gibi ruhsal belirtiler eşlik ediyorsa ve bunlar bir ayı aşkın süredir meydana gelip kişinin hayatını yaşam kalitesini ve işlevselliğini ciddi derecede bozuyorsa travma sonrası stres bozukluğundan bahsedilebilir” diye konuştu. Depremlerin çeşitli anksiyete bozuklukları, depresyon, kısa psikotik ataklar ve alkol-madde kullanım sorunları için de risk oluşturduğunu ifade eden Tan, riskli gruplar hakkında da bilgi verdi.

KİMLER RİSK ALTINDA?

Travmadan herkesin aynı oranda etkilenmeyeceğinden bahseden Psikiyatrist Tan, “Olayın algılanış şiddeti en önemli risk göstergesidir. Enkaz altında kalanlar kalmayanlara göre, yakınını kaybedenler kaybetmeyenlere göre, evi hasar görenler görmeyenlere göre daha fazla risk taşır” dedi.

Tan konuşmasına şöyle devam etti:

“Daha önce travma yaşamış olanlar, fiziksel bir engeli ve hayatını ciddi derecede zorlaştıran kronik hastalığı olanlar, sosyal destek alamayanlar, duygusunu ifade etmekte güçlük çeken veya bastıranlar, yaşanan olayla ilgili yoğun suçluluk duygusu hissedenler ileride hastalanmak için daha risklidirler.”

Erkeklerin hayatları boyunca daha çok travmatik stres etkenine maruz kaldığını fakat hastalanma oranlarına bakıldığında kadınların daha riskli grupta yer aldığına dikkat çeken Tan, kadınların en az 2 kat daha fazla hastalanma riski taşıdığını belirtti.

“BASTIRILAN HER ŞEY GERİ DÖNER”

Yaşanan olayları konuşmaktan çekinmemek, olaylarla ilgili duyguları anlamaya çalışmak ve paylaşmak gerektiğini dile getiren Tan, şunları söyledi:

“İnsan olmak tek başına olunan bir durum değildir, ancak ötekinin varlığıyla mümkündür. Bu nedenle travmadan iyileşmek için de ötekine ihtiyaç duyar insan. Çevrenizden, arkadaşlarınızdan, akrabalarınızdan yardım almaktan çekinmeyin. İkna oluncaya kadar ve güven duygusu yeniden inşa edilinceye kadar sorular sorup cevap bulmaya çalışın. Kişi hayatta kaldığı için utanabilir, diğerlerine yardım edemediği veya olayla direk kendini sorumlu gördüğü için suçluluk hissedebilir. Bu duygular bir ölçüde kabul edilebilirdir, fakat daha yoğun ve şiddetli hale geldiğinde hastalık için risk oluşturur. Kişi duygularından kaçınmaya, olanları ve hissettiklerini bastırmaya veya inkâr etmeye yönelebilir. Bastırılan her şey geri döner ve hatta bu geri dönüş olduğundan, ilk halinden daha kötü de olabilir.  Travmadan hiç etkilenmemiş gibi görünüp 6 ay sonra hastalanan (geç başlangıçlı tip) vakalar bulunmaktadır ve bunların tedavisi çok daha güçtür.”

“PSİKOLOJİK BİR DESTEK ALABİLİRSİNİZ”

Hastalanmanın güçle ve akılla bir ilgisi olmadığı, hemen herkesi etkileyebileceğini belirten Psikiyatrist Dr. Emre Tan, “Ruhsal durumunuzun gittikçe kötüye gittiğini, hayatınızın sekteye uğradığını fark ettiğinizde psikiyatrik-psikolojik yardım alın. Travma bulaşıcıdır. Travmaya direk maruz kalmasa da olaya tanık olanlar, medyada izleyenler ve özellikle kurtarma ekibinde yer alanlar da travmatize olabilirler. Bu konuda bilgilendirme, eğitim ve koruyucu çalışmalar yapılmalıdır ve eğer gerekli ise tedavi sürecine dâhil edilmelidirler” diye konuştu.

(FOTOĞRAFLI)