Türkiye’nin en çok antibiyotik tüketen ülkelerin başında geldiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu,  “OECD verilerine göre Türkiye, 1000 kişi başına kullanılan günlük tanımlanmış doz ile en fazla antibiyotik tüketen ülke. Reçete maliyetlerinin yüzde 14’ünü antibiyotikler oluşturuyor” dedi.

Antibiyotiklerin kullanılmaya başlanması, enfeksiyon hastalıkları ve halk sağlığı açısından devrim niteliğinde bir gelişme oldu. Zira antibiyotiklerin kullanımında önce yaşam kayıplarının en önemli nedenini enfeksiyonlar oluştururken, günümüzde kalp damar hastalıkları ve kanser hastalıklarından sonra üçüncü sıraya gerilemiş durumda.  Antibiyotikler kullanıma girdikten sonra bazı enfeksiyon hastalıklarının sıklığı azaldı ve milyonlarca insanın yaşamı antibiyotik tedavileri ile kurtuldu. Ancak zamanla antibiyotiklerin yoğun kullanılması, bugün tüm dünyanın konuştuğu çok ciddi bir tabloyu ortaya çıkardı; antibiyotik direnci.

“2050’YE KADAR 1,4 TRİLYON DOLARLIK KAYIP YARATABİLİR”

Küresel halk sağlığı açısından bakıldığında, antimikrobiyal dirence bağlı olarak her yıl yaklaşık 700 bin kişinin hayatını kaybettiğine dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, “Direnç oranının bu hızla artmaya devam etmesi halinde, 2050 yılında antimikrobiyal dirence bağlı olarak her yıl 10 milyon kişinin hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor. Türkiye, hem antibiyotik tüketiminin hem de antimikrobiyal direnç seviyesinin en yüksek olduğu ülkelerden biri. Bu nedenle küresel ekonomik kayıp tahminleri ülkemiz için güncellendiğinde, Türkiye’nin, yüksek antibiyotik direnci sebebiyle 2050’ye kadarki süreçte, 220 milyar ile 1,4 trilyon dolar arasında bir ekonomik kayıp yaşama riski taşıdığı düşünülmektedir” diye konuştu.

"DİRENÇLİ BAKTERİLERİN YAYILMASINA YOL AÇIYOR"

Günümüzde antibiyotiklerin sadece tıp alanında değil, tarım ve hayvancılıkta da yoğun şekilde kullanılmasının dirençli bakterilerin artmasına ve yayılmasına katkıda bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu sözlerine şöyle devam etti:

"Reçete Bilgi Sistemi (RBS)” verilerine göre birinci basamakta 2011 yılında düzenlenmiş reçeteler değerlendirildiğinde; toplam 439 milyon 539 bin 673 kutu ilacın reçete edildiği ve bunun yüzde 12,71’nin antibiyotiklerden oluştuğu tespit edilmiştir. Düzenlenmiş reçetelerin maliyet analizleri yapıldığında genel maliyetin yüzde 14,14’ünü antibiyotiklerin oluşturduğu görülmekte. Bu rakamlar ülkemizdeki ilaç tüketiminde antibiyotiklerin çok önemli bir yeri olduğunu ve akılcı antibiyotik kullanılmadığını göstermiştir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre, ülkemiz 1000 kişi başına kullanılan günlük tanımlanmış doz (DDD/1000) ile en fazla antibiyotik tüketen ülke (38.1) konumunda. OECD ortalamasının ‘21’ olduğu düşünüldüğünde ülkemizin içinde bulunduğu tablo çok daha net ortaya çıkmaktadır."

ÇALIŞMALAR ÇIKIŞ İVMESİNİ TERSİNE ÇEVİREBİLİR

2013 yılında uygulamaya başlanan reçetesiz antibiyotik kullanımının yasaklanmasının önemli bir adım olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sönmezoğlu, “2011 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gelecek nesillere etkili antibiyotik kalmayacağı kaygısıyla küresel eylem planı kararı aldı ve bir dizi uygulama önerdi. Bunlardan biri de anbiyotiklerin reçetesiz kullanımın önlenmesiydi ki ülkemizde de bu kural uygulanmaya başlandı. 2011 yılında yüzde 21,14 olan antibiyotik kullanım oranı her geçen yıl düşerek 2018 yılında 15,81 seviyesine kadar geriledi” dedi.

"ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARININ YARISINDA GEREKSİZ KULLANILIYOR"

Antibiyotiklerin en çok üst solunum yolu enfeksiyonlarında kullanıldığını söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Aslında  bu tür enfeksiyonlar bakteriler değil virüslerden oluştuğu için antibiyotikler etkisiz oluyor. Dolayısıyla yapılan çalışmalar bu enfeksiyonların yarısında antibiyotiklerin gereksiz kullandığı görülüyor. Tüm toplumu ilgilendiren bu sorunda çözüme ulaşılması ve akılcı antibiyotik kullanımın uygulanabilmesi için taraflar; hekim, eczacı, hemşire, diğer sağlık personeli, hasta/ hasta yakını, üretici, düzenleyici otorite, medya gibi tüm grupların bir arada ve işbirliği içinde çalışması son derece önem taşımaktadır."

DOĞRU ANTİBİYOTİK KULLANIMI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu yapılması gerekenleri ise şu sözlerle sıraladı:

"Antibiyotikler sadece doktor önerdiği zaman ve reçete ile alınmalı. Antibiyotiklerin ne kadar süre kullanılacağı da doktorun önerisine göre olmalı, ateş düşünce ağrı azalınca kesilmemeli. Antibiyotik ateş düşürücü veya ağrı kesici değildir. Yüksek ateş antibiyotik kullanılması için gerekçe değildir. Hasta ve hasta yakınları kendi deneyimlerine göre doktoru yönlendirmeye çalışmamalı ve ısrarcı olunmamalı. Her hasta için ayrı bir tedavi şekli olabilir. Bu nedenle aynı tür hastalığı olan hastalar diğerlerine antibiyotik tavsiye edilmemeli. Antibiyotiğin ağızdan, kas içi veya damardan yapılışı ve türü doktor tarafından karar verilir. Ancak hastanede yatmayan hastalara mümkün olduğu kadar dar etkili ve ağızdan alınan antibiyotikler verilmeli.”

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ UYARILARI

DSÖ tarafından akılcı ilaç kullanımının teşvik edilmesi için önerilen 12 temel müdahale ise şöyle:

"İlaç kullanım politikalarını koordine edecek ve bunların etkilerini izleyecek kurumların oluşturulması, eğitim denetim ve karar alma süreçlerinin desteklenmesine yönelik Klinik Tanı ve Tedavi Rehberlerinden yararlanılması, ilk seçenek tedavilerini esas alan temel ilaçlar listesinin oluşturulması, bölgelerde ve hastanelerde ilaç ve tedavi kurulları kurulması, mezuniyet öncesi müfredat programında probleme dayalı farmakoterapi eğitimi verilmesinin sağlanması, bir gereklilik olarak hizmet içi sürekli tıp eğitimlerinin düzenlenmesi, kurumsal çerçevede izleme, denetim ve geri bildirim sistemlerinin geliştirilmesi, ilaçlar konusunda bağımsız (tarafsız bilgi) bilgi kaynaklarının kullanılması, kamuoyunun ilaçlar hakkında eğitilmesi, etik olmayan mali girişimlerden sakınılması, uygun ve zorunlu düzenlemelerin hayata geçirilmesi, ilaçların ve personellerin mevcudiyetini güvence altına almaya yönelik yeterli devlet harcamalarının sağlanması."