Mustafa Kemal, Halk Fırkası’nı Cumhuriyetin ilanından bir ay önce “9 Eylül 1923”te kurdu. O tarihten, çok partili hayata geçinceye kadar, CHP de rejimin resmi partisi olmaktan kendisini kurtaramadığı için, öyle delegelerin belirli imzalar ile kurultay toplama gibi alışkanlıklarla tanışamadı.
Ne zaman ki, parti içi demokrasi, ülkenin bu ilk politik örgütünü de kendi kapsama alanı içine almış oldu. Parti 80 yıl sonra, yavaş yavaş da olsa, gerçek kimliğine sahip oldu. CHP’nin tarihi, partinin 33’ü olağan, 15’i, olağanüstü olmak üzere 48 kurultay yaparak, onu Kurultaylar Partisi diye tanımlayanları da haklı çıkartır.

Bugün gelinen aşama, CHP’nin, mesela Erdoğan’ın liderliğindeki AKP’den fersah fersah daha çok demokratik kuralların egemen olduğu bir parti olduğunu göstermektedir. Belki de o nedenledir ki, 12 Haziran seçiminde, umulan sonucun alınamadığını gerekçe gösterenler, çıkış yolunun bir özeleştiriye fırsat vermek için yeni bir olağanüstü kurultaydan geçtiğini yüksek sesle söylemeye başlamışlardır. O seslerden birisinin, eski Genel Sekreter Önder Sav olduğunu söylemeliyim.

Kılıçdaroğlu’na, genel başkanlık yolunu açanların başını çeken Sav, “Yönetimin seçim kampanyasında 12’ye 5 kala farklı bir strateji saptayarak, partiyi Yeni CHP olarak tanıtmasının tutarlı seçmenin bir bölümünün sandığa gitmemesine neden olduğu”nu ileri sürüyor. Yeni yönetimin milletvekili adayı yapmadığı Sav, “Kemal Bey’in AKP Genel Başkanı’na dişini sökeceğim çık meydana” türünden meydan okumalarının yansız seçmenlerce hoş karşılanmadığını söyleyerek, “Yeni CHP” takısı ile partinin mirasının reddedilmek istenmesinde yönetimin ve özellikle Gürsel Tekin’in hatalı olduğunu ileri sürenlere hak veren bir söylem izliyor.

Eski Genel Sekreter, “Tekin’e tanınan olağanüstü yetkilerin büyük İnönü, oğul İnönü ve Ecevit’te bile olmadığı” görüşünde.

Sözün özü, CHP’de kazan kaynamaya başlamış. Peki, bir kurultay toplanır da yeni bir genel başkan aranırsa kimin yolu açık olabilir?

Akil adamlara göre ibre, Samsun Milletvekili Haluk Koç’u gösteriyor.