Ben olsam bırakırdım

HSYK 1’inci Daire Başkanı İbrahim Okur, Hatip Dicle dışındaki tutuklu vekillere ilişkin, “Ben o dosyanın hâkimi olsaydım, tahliyeden yana oy kullanırdım. Ama arkadaşlarımızın doğru yaptığını düşünüyorum” dedi.
HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1’inci Daire Başkanı İbrahim Okur, milletvekili seçilmelerine rağmen cezaevinde tutuklu bulunan Hatip Dicle dışındaki vekillere ilişkin ilginç bir açıklama yaptı. Okur, “Ben o dosyanın hâkimi olsaydım, açıkçası tahliyeden yana oy kullanırdım” dedi. HSYK ile Türkiye Adalet Akademisi’nin ortaklaşa düzenlediği “Yargı ve Medya İşbirliği Kapsamında Basın Sözcülüğü Çalıştayı” Ankara Vilayetler Evi’nde yapıldı. 17 Ekim 2010’da Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevinden HSYK’ya seçilen Okur, çalıştay sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Tahliye gerektirmez

Okur, tutuklu milletvekilleri olayında Dicle’yi ayrı, diğer 8 kişiyi ayrı değerlendirmek gerektiğini belirtti. Okur, 8 kişi ile ilgili Anayasa’nın 83’üncü ve 14’üncü maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, bu kişilerin vekil seçilmiş olmasının tahliyeyi gerektirmediğini bildirdi. Bu suçların dokunulmazlık kapsamı dışında olduğunu kaydeden Okur, şöyle devam etti: “Mahkemelerin takdiri söz konusu. İlgililerin tutuklu kaldıkları süre, delillerin toplanıp toplanmadığı, tüm bunları değerlendirerek mahkemenin, hâkimlerin bir değerlendirme yapması gerekiyor, takdir haklarını kullanması gerekiyor, nitekim mahkemeler bunu yapmıştır.

Bu, kişisel görüşüm

Kişisel olarak ben o dosyanın hâkimi olsaydım, açıkçası ben tahliyeden yana oy kullanırdım. Çünkü aday olmuşlar, belli bir oy almışlar, milletvekili seçilmişler, görüşlerini parlamentoda ifade etmelerinin imkânı sağlanmalıydı. Benim kişisel görüşüm bu. Ama arkadaşlarımızın yaptığının kesinlikle doğru olduğunu düşünüyorum. Vicdani kanaatlerine göre karar vermişlerdir, herkes bu noktada kendi kanaatini ortaya koymuştur.” “Ben olsam tahliye ederdim” sözlerinin, yargıya bir müdahale ve talimat olarak algılanabileceği anımsatıldığında ise Okur, şunları söyledi: “Ben o mahkemenin hâkimi olsaydım, böyle bir dosyada nasıl davranırdım sorusuna cevap olarak verdim, yoksa hâkim arkadaşlarımızın yaptıkları davranış ve verdikleri kararlar doğrudur. İtirazın görüşüleceği bir günde benim bu açıklamamın bu şekilde anlaşılması, beni de arkadaşlarımı da üzer. Asla benim onları yönlendirme, onlara herhangi bir şekilde nasıl davranmaları gerektiği konusunda bir şey söylemem mümkün değil.” Dicle ile ilgili YSK kararının Anayasa Mahkemesi’ne taşınıp taşınmayacağına ilişkin bir soru üzerine Okur, Anayasa’nın 85’inci maddesi ile ilgili başvurunun belli hallerle sınırlı olduğunu anımsattı. Okur, “Bu halle ilgili başvurulamayacağını düşünüyorum” dedi.

Dicle kararı gecikmeli

Okur, Dicle konusunda YSK’nın aldığı kararın doğru, ancak geç alınmış bir karar olduğunu savundu, “Geciken adalet, adalet değildir. Keşke seçimden önce bu karar alınmış olsaydı. Çünkü seçilmesine engel şekli de olsa bir durum söz konusu” dedi. İbrahim Okur, Dicle’ye mazbata verilmesinin başlangıçta hatalı bir uygulama olduğunu da belirterek, “YSK’nın kararı kesinleşmeden il seçim kurulunun mazbata vermesi, kanımca yanlış oldu” yorumunu yaptı.

Yaz kararnamesi


Hâkim ve savcıların atamalarına bakan Okur, HSYK’nın yaz kararnamesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki Ak Parti’ye yönelik kapatma davasına bakan 3 savcının birlikte görevden alınmasının eleştirildiği anımsatılınca şöyle devam etti: “Hangi savcının, hangi masada çalıştığını Yargıtay savcıları dışında hiç kimse bilmez. Samimiyetle söylüyorum, ben de bilmiyorum. Yargıtay Başsavcılığı’ndan böyle bir talep geldiğinde Kurul olarak bunun değerlendirmesini yaptık. Geçmiş hizmetlerine ve daha önce çalıştıkları yerlere bakarak bu arkadaşları ihtiyacımız olan yerlerde değerlendirdik. Her biri, birinci bölgelere gitti. Bu atamaları, ‘sürgün ve kıyım’ olarak değerlendirmeleri, ‘Sırbistan’ benzetmesi yapmaları, gerçekten üzüntü verici.”

15 savcı, basın sözcüsü

HSYK, aralarında Ankara’nın da bulunduğu 14 merkezde, 15 basın sözcüsü görevlendirdi. İbrahim Okur, HSYK ile Türkiye Adalet Akademisi’nin ortaklaşa düzenlediği “Yargı ve Medya İşbirliği Kapsamında Basın Sözcülüğü Çalıştayı”nda, ilk etapta 15 savcıyı basın sözcüsü olarak görevlendirdiklerini, önümüzdeki süreçte, mahkemeler için de böyle bir sözcü görevlendirilmesine gidilebileceğini açıkladı.