Başbakan Erdoğan,  yeni yılın il grup toplantısında Taraf Gazetesi'ni hedef alan açıklamalar yapmıştı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'dan o ağır sözlere yine aynı sertlikte cevap geldi.  

Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan Erdoğan'ı hedef alan satırlarında adeta öfke kustu.


Altan, Başbakan Erdoğan'ın konuya halen yeterli duyarlılığı göstermediğini dile getirdiği yazısında, Erdoğan'a adeta öfke kustu: "Yazık sana, şu düştüğün hale bak, milletin yiğidiydin, devletin oyuncağı oldun"

Erdoğan'ın halkın adamlığı safını terkedip, devlet adamı sıfatına katıldığını söyleyen Altan, Başbakan'ın bu zehri nasıl yuttuğunu şu sözlerle anlatıyor:

"Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yıl boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkanı döner, devletin yardakçılığına soyunursan, o zehir kaçınılmaz olarak senin damarlarına da akar.

Sen de zehirlenirsin. Zehirlenmiş bir devletin zehirlenmiş bir parçası haline gelirsin. O zaman başlarsın tehditlere, yalanlara, saptırmalara, iftiralara. O yönettiğini sandığın devlet senin emrinde halkını bombalar, sen devlete sahip çıkarsın. Bir özür bile dilemezsin."

Bombardıman sonucu 35 sivilin öldüğünün özellikle altını çizen Altan, "Senin başbakanlığını yaptığın devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombalarla parçaladı. Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzağa düşürdü... Ya sen bile bile öldürttün.

Hangisi?" diye sordu.

Altan, "Biz senin "tuzağa düşürüldüğünü" düşünüyorduk ama sen bombacılara sahip çıkarak, gerçekleri halkından saklayarak, olayları saptırarak, "tuzağa düşmediğini" anlattın bize. O zaman öldürülen çocukların hesabını ver. "Devlet halkını bombalamadı" diye tepineceğine, devlet halkı nasıl bombaladı onu anlat. O insanların ölüm emrini kim verdi?

Niye verdi?

"Tugay komutanımla konuştum" diyorsun, tugay komutanın sana "bir dakika başbakanım, sınır karakoluna bir sorayım, orada gerçek kaçakçılar var mı" demedi mi? Demediyse niye demedi? Niye bombardıman başlamadan önce durumu kontrol etmedi? Sordun mu bunu o senin "tugay komutanına"?" diyerek hesap sordu.

Yazısında Erdoğan'a nasıl değiştiğini de anlatan Altan, "Sen milletin bir parçasıydın işbaşına geldiğinde, devletin bu millete yaptıklarına karşı çıkıyordun, gidip milletinle konuşuyor, milletine danışıyordun, devletin suçunu saklamaya çalışmıyor, devletin suçlarını aydınlatmaya, engellemeye uğraşıyordun, şimdi devlet yardakçılığına soyununca sadece istihbaratçınla, generalinle, "komutanınla" konuşuyorsun. Sorsana o köydeki insanlara o gece neler olduğunu." diyerek BDP lideri Demirtaş'ın daha sorumlu davrandığına dikkat çekti.

Altan, "Bak BDP Eşbaşkanı Demirtaş sormuş:


"Son bir aydır her gün gidiyorlar. Son bir aydır karakol izin vermiş durumda. 50 ve 100'er kişilik gruplar her gün katırlarla gidiyorlar. 28 aralıkta öğlen saatinde devletin karakolunun önünden gidiyorlar. Kaç kişinin gittiğini karakol biliyor. İki yol var, ikisi de karakolun önünden geçiyor. Bunların hepsi tanık anlatımıdır. Alışverişini yapıyorlar, geri geliyorlar. Öğlen geçtikleri iki yol da akşam saatlerine doğru köyün girişinde askerler tarafından kapatılıyor. İlk köylü grubu köye girmek üzereyken onlara kılavuzluk yapan bir kişi 'Askerler köyü kapatmışlar, bekleyin' diyor. Askerler mallarına el koyarlar diye bekliyorlar."

Erdoğan'ı yalancılıkla suçlayan Altan, giderek sertleşen yazısında şöyle sesleniyor: "Sana "komutanların" bunları anlatmıyor, değil mi? Anlatıyorlarsa da sen bize anlatmıyorsun.

Biz senin dün yaptığın konuşmadan Uludere ile ilgili ne öğrendik? Hiçbir şey. Bir sürü boş laf. Manasız bir bağırış çağırış. Bu devletin zehrini yutan, milletiyle böyle konuşur zaten, korkutmaya çalışır, tehditler yağdırır, iftiralar atar. Senin "komutanların" bunları daha önce çok yaptı, şimdi onların yerine sen yapıyorsun, yaşadığımız "büyük değişim" bu oldu, gerçek generaller yerine "sivil postuna bürünmüş generaller" çıkıyor artık karşımıza.

Bize, o sınır karakolunun varlığından haberdar olduğu 35 çocuğu nasıl, neden, kimin emriyle öldürttüğünüzü anlatmıyorsun, o akşam sınır karakoluna neden danışmadığınızı anlatmıyorsun, danıştıysanız karakolun size gerçeği niye söylemediğini anlatmıyorsun, yanlış istihbaratın nereden geldiğini anlatmıyorsun, o istihbaratı neden "çek edemediğinizi" anlatmıyorsun, sen bize hiçbir şey anlatmıyorsun bu katliamla ilgili. Bu çocukları niye öldürdünüz, bize bunu söyle. Niye bir özür bile dilemediniz?

Bu umursamaz, aldırmaz, devlet yardakçısı hallerinizle bütün bir Kürt halkını da kurban haline getirdiniz, sadece o çocukları bombalayarak değil, o bombardımandan sonraki o korkunç umursamazlığınızla bu ülkeyi hiç kimsenin beceremeyeceği biçimde böldünüz."

"ADAM GİBİ LAFI DOLAŞTIRMADAN AÇIKLA"

"Ölenler Türk askeri olsa o kürsüde öyle mi konuşacaktın?" diye soran Altan, Erdoğan'a adam gibi açıklama yapma çağrısında bulunuyor:

"Askeri sivilden, Türk'ü Kürt'ten üstün gördüğün için öyle konuştun, senin gibiler yıllardır öyle gördüğü için zaten bu ülkenin acıları hiç dinmiyor. Yazık sana, şu düştüğün hale bak, milletin yiğidiydin, devletin oyuncağı oldun. Bir de kalkmış hiç yüzün kızarmadan bizim gazeteye laf ediyorsun, "bizim gazetenin arkasındakileri, emelleri, amelleri biliyormuşsun".

Bu gazetenin "arkasındakilerle", gizli emelleriyle, amelleriyle ilgili ne biliyorsan dürüst bir adam gibi lafı dolaştırmadan açıkla. Açıklayamazsın çünkü yalan söylüyorsun. 28 Şubat'ın andıççı generalleri gibi iftira atıyor, kendi ahlakından da hepimizi kuşkuya düşürüyorsun."

Altan yazısının finalinde ise Erdoğan'ın tüm bu çırpınışları Köşk'e çıkmak için yaptığını iddia ediyor ve satırlarını şöyle noktalıyor"

Değer miydi bir Köşk için bu zillete? Değer miydi gidip devletin zehrini içmeye? Bak sen de zehirlendin sonunda"