Saffet ve saadet çağlarımızın,İslâm davası ve kültürüne ait muhteşem meşalesi medresenin ışıltısını kendi ellerimizle kısıp, nihayet, tanzimatla beraber, onu sükûta mahkum ettikten sonra, bugüne kadar gelen rejimler ve siyasi idareler boyunca,ilmi ve ilim adamını içtimai hayatımızdan sildik.

Öyle bir sildik ki,ilimsizlik buhranının acısını hissedemez olduk. Diktiğimiz devasa binalardaki üniversitelerimiz sanki buruk teselliler tezgahı halinde çalışırken, sınıflara ilimsiz, fikirsiz, çilesiz, esersiz, murakabesiz kitapsız profesörler serpiştirdik.

Çıkarcı, kapkaççı, suistimalci bu profesörlerin yegâne yapabildiği;gençliği ruh boşluğuna, manevî mueyyideleri iflâsa ve cemiyeti kâbustan beter anarşiye mahkum kılmak olmuştur.

İkinci Dünya Harbi çığırında, Hitler’den kaçarak Türkiye’ye sığınan belli başlı ilim adamları üniversitelerimize “ilim namusu” mayası çalmaya gayret göstermişlerse de, yerli komunistler bunu erken fark ederek, yüksek tahsil gençliği arasında derhal yuvalanmış, ciddiyetin yayılmasını engellemiş ve 27 Mayıs ihtilalini milletin başına musallat etmiştir.

Bundan sonra üniversite gençliği,belli ders ve bölümlerin değil,ideoloji çığırtkanlığı yapan profesörlerin etrafında öbeklenen ve solcu-sağcı kamplarda mevzilenip birbirlerinin yüzünü gözünü tırmalamaya başlamaktadır.
Artık, yüksek tahsil gençliğinin en iyi başardığı, ihtilallere davetiye çıkarmak işidir ve son destanının ismi,12 Eylül 1980’dir.

Canavarın kendi yavrularını yemesine misal, 12 Eylül’ün, en büyük zulmü, ona davetiye çıkaran üniversite gençliğinin başında sallanan YÖK isimli “Demoklesin kılıcını” asmak olmuştur. Bu aynı zamanda, ihtilalin, onu çağıranlara ihtilalce bir teşekkürü demektir.

YÖK, yüksek tahsil gençliğine musallat bir sıkıyönetim izbandudur. Zaman zaman fikrî ve siyasî makyaj değişikliklerine rağmen,kuruluş gayesi münasebeti ile, YÖK, hür ilmin, hür tahsilin ve hür gençliğin karşısında en büyük manidir.

Siyasi sicilinin bozukluğu yanında, son senelerde, yüksek tahsil tarlasının ayrık otları halinde, baş döndürücü hızla yayılan özel üniversiteler, YÖK’ü haklı haksız itham ve şaibelere muhatap kılarak, onu biran evvel neşter altına almayı zaruret haline getirmektedir.

Özel üniversiteler bahsinde, daima istisnaları, itina ile hürmet makamında gördüğümüzü kaydederek, büyük ekseriyeti ile yüksek, kârlar elde eden, diplomalı cehalet endüstrisi olduğunu hatırlatmanın yerinde olduğuna inanıyoruz.

Özel üniversitelerde ki,baş döndürücü yarış; ilim ve irfanda değil, talebe kapmakta ve para kasalarını doldurmaktadır.

Lüks binalar, süslü vitrinler, cilalı salonlar,yüksek teknolojik imkanlar, ve sınır tanımayan reklamlar… Hepsi genci talebe değil, müşteri kabul eden ticari bozuk zihniyet adına…

Özel üniversiteler de vatansızlığı, devlet düşmanlığını, bölücülüğü ve her türlü tahrik ve tahribatı gaye edinenlerden, baba parasını tüketici haytaları diplomalı avare kılmak üzere bağrına basanlara…Siyasi iktidarlarla flörtü, geçim vasıtası sayanlara… Ve sayıları azda olsa,ciddi eğitimde karar kılmış olanlara…Yüksek tahsil bonmarşesinde ne ararsanız mevcut…

YÖK, bugün, eski Marksist rahipler konsülü değildir… İnançlı,yahut,inanca hürmetkar edaya sahip…Lâkin bu YÖK’ün başka bir marazi halde olduğu kanaat ve şüphesi pek yaygın…

Muhafazakar muhitlerin gençlerini kapma yarışında, kendilerini meydan horozu vehmeden bazı özel üniversitelerin YÖK üzerinden, gözlerine kestirdikleri rakiplerinin yolunu kesmeye çabaladıkları ve bunda hayli mesafe katettikleri şayiası dalga dalga kulaklara üflenmektedir…

Babası din adamı zade bir YÖK idarecisinin, yönetim kurulu üyelerine rağmen bazı kararların alınmasında,özen,gayret gösterdiği, söylentileri yayılmakta….

Başbakana,devlete ve YÖK heyetine rağmen bu profesörün,”Ali kıran başkesen” edasında, taraflı, hissi ve kindar davrandığı dedikoduları almış başını gidiyor…

Şimdi malum YÖK üyesi hakkında ihtimaller yarışı başlamıştır. Bu üye,belli bazı özel üniversitelerin adamı mıdır? Karşı konulamaz bir tehdit altında mıdır? Doğruda karar verenlere iştirâkine mani olan,yahut, ona doğru adım attırmayan bir şantaja mı maruz?

Bu şayia ve ihtimal hesaplarının tamamı hayal mahsulü, hatta büntan olabilir…Bu takdirde, iyi bir Müslüman olduğu söylenen bu profesörün, dini afyon kabul eden önceki YÖK’ün bazı üyelerine taş çıkartıcı özel inadı gayreti ve ciddi merak mevzuu olmaktadır…

Topyekün Müslüman Türk milleti’ne bugün dinini hür ve rahat yaşamak imkanını lütfeden Allah’a şükredip kenetlenmek,birleşmek,bütünleşmek yerine,okumuş Müslümanların, birbirinin boğazına sarılmaları, inanç hürriyeti gibi büyük bir nimetin elden gitmesine sebep olabilir…

Nimete şükür,didişmek,kapışmak,boğuşmak değildir.Rızkın ancak Allah’a ait olduğunu en çok bilmesi icab eden bazı özel üniversiteler ve okumuş Müslümanlar,nefsani enaniyet, hırs ve tekebbürü biran önce bırakıp,Allah’ın rızasında ve ihlâsta saf tutmaya başlamaları günüdür bugün…

Aksi halde, kısmi huzur mevsimimiz uzun ömürlü olmaz…O zaman ise soldan suçlu aramak telâşı hiç kimseyi kurtaramayacaktır.

Beyler…Türkiye’yi tanzimantellar, altı okçular, demokrasiciler ve ihtilâlciler bitiremedi, siz de bitiremeyeceksiniz. Bırakın birbirinizle didişmeyi, huzur ve sükûn bulunuz.

Parçalanmanızı, zevaliniz için fırsat bilenlere, hasreti içinde oldukları fırsatları hediye etmeyiniz. Ve Müslüman Türk cemiyetine kıymayınız.