Çocuğun doğumuyla anne babada içten içe başlayan bir gerginlik olur. Sorumluluktan kaynaklanan bir gerginliktir bu. “ Tamam, her şey güzel, çok mutluyuz, ağlayınca annesi susturuyor, altı temizleniyor, hasta olunca doktora götürülüyor…”. Sorunlar şimdilik çözülebiliyor.

Günden güne büyüyor. Birinci derece dediğimiz, Temel Fizyolojik İhtiyaçlar karşılanıyor. Konuşmaya başlayınca istekleri çoğalıyor, bunlar da maddi olanaklar dâhilinde halledilebiliyor.

Bu ihtiyaçların birileri tarafında karşılanıyor olması onun yetişkin birey olunca hayatta kalabilmesini sağlamayacaktır. Çünkü büyüdü ve artık kendi başına yiyip, içer, tuvalet ihtiyacını giderebilir,v.s.

Çocuğumuzun birçok ihtiyacı yanında “sosyal-Duygusal İhtiyaçları”da vardır. Örneğin, okula başlamadan önce “güven duygusunun”,birinin yanında kalabilmesi için “aidiyet duygusunun”insanlarla iletişiminin sağlıklı olabilmesi için “saygı, sevgi duygusunun”…ve en son hayata tutunabilmesi için “kendini gerçekleştirebilme becerisinin”kazanılmış olması gerekir.

Çocuk taa en başından beri anne babaya muhtaçtır. Onlardan tutunarak hayatta kalmayı öğrenebiliyor. Biz çocuğumuzun baştaki ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak durursak o çocuk zaten yaşamaz.

Çocuk, yetişkin olunca onun elini yine bırakamaz anne baba. Bırakmamalıyız da. Çocuğumuza “sevgi, saygı, ait olma, güvenlik, gibi” duyguları, onun mutlu olmasına, doğru kararlar alabilmesine yetecek düzeyde vermeye çalışmalıyız. Bu nasıl olur?

Sevmediğim bir cümle kalıbı olarak,“Terbiye etmek” sözcüğünü bence literatürümüzden çıkaralım. Çocuk terbiyeli doğar zaten. İslam fıtratı üzere. Onun yanlış bildiğimiz davranışları, bize aittir. O ne görmüşse aynen yapar. Hayata geldiğinde hiçbir şey bilmiyordu ki. Etraftaki her şeyi gözlemledi, yapılanı yaptı, söyleneni söyledi.

Çocuk (bize göre) doğruyu, yanlışı yine bizden öğrendi. Yani ne biz nede çocuğumuz terbiyesiz değiliz.“Eğitim” olmalı bunun adı. En baştan çocuğumuzu terbiye edilecek bir can olarak düşünürsek vay! O çocuğun ve bizim halimize. Baştan onarılması imkânsız bir sürece gireriz.

Çocuğumuzla beraber yeni tecrübeler edinecek, eğitileceğiz. Eğitim doğumdan önce başlar, ölene kadar devam eder çünkü. Çocuğun eğitiminden anne baba, ikisi de sorumludur. Çünkü çocuğun sadece anne sevgisi veya ilgisine değil babanın onu güçlü kollarıyla sıkıp sarmalamasına, havalara kaldırıp hoplatmasına, bazen çizgi filmini babasının dizlerinde seyretmeyene ihtiyacı var.

Bazen hep anneyle değil de, babayla parka gitmek isteyebilir. Bunda ona göre sebepler vardır. Babasıyla kendini daha güvende hissediyordur, babası yanındayken kimsenin onu itmesine ihtimal vermiyordur.

Çocuk anne babayı karşılıksız sever. Her çocuğun anne babası onun için yeryüzüne inmiş melektir. Lütfen çocuklarımızı terbiye edelim adı altında hırpalayarak, aşağılayarak, güven duymayarak, ona inanmayarak, ondan uzak kalarak bize olan sevgilerini tüketmeyelim.

Çocuğumuz bizi sevmiyor, kaçıyor, eleştiriyorsa biz ona yaklaşmak için sebepler bulalım. Ortaya onun sevdiği, ilgilendiği sohbet konuları açalım, fikirlerini önemseyelim. Yanlışta olsa o an onun duymak istediklerini söyleyelim. Bazen “bu gün napalım, sen karar ver” deyip onun gibi takılalım.

Öğüt vermenin yerine yanlışları günlük yaşantılarımızla örneklendirelim,”ben” dilini “kullanalım. Mesela,”sen neden ödevlerini yapmıyorsun” yerine “ödevlerini yapmayınca üzülüyorum” gibi.

Bütün dünya üzerinde bir tek güzel çocuk vardır, bütün anne babalar da ona sahiptir. Saygılar, hürmetler.

AYŞE BAY