Ne günlerden geçiyoruz... Kimin kim olduğu belli değil!

Türkiye tam anlamıyla bir yangının içinde... Nasıl oldu da böyle oldu?
Türkiye’yi yöneten siyasi iktidar üç dönem ardı ardına Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir halk desteği ile ülkenin başında. 


Türkiye’yangın yerine dönmüş, bizde gündem başkanlık sistemi ve anayasa... Bir kere bu Meclis’te bulunanlar anayasa yapamazlar. Bu mecliste bulunan milletvekilleri mevcut Anayasa üzerinden yemin ederek görevlerine başlamışlardır.
Yani Anayasa’ya sadık kalacaklarına yemin etmişlerdir.
O halde anayasa çalışması nasıl yapılacak. Anayasa çalışması, ancak ve ancak, dışarıdan hazırlanan bir taslak üzerine varılan mutabakatla yine halk oyuna gidilerek yapılabilir.

**** ***** *****

Terör ülkeyi kasıp kavuruyor. Türkiye’nin şu anda yaşadığı terör değil adeta bir iç savaş. Bu konuda neler yapılıyor, nasıl bir yol izlenmesi yönünde çalışmalar var. Bugün Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan bir konuşmasında diyor ki, “Biz 300 şehit verdik ama onlar 10 katını verdi” Bu mantığı anlayamadım.


Bir ülkenin Cumhurbaşkanının bu tarz bir açıklamasına hiç bir şekilde anlam veremedim. Onlar dediğin kim?

Bir terör örgütü... Yıllardır var olan bölücü örgüt. İlk defa yok ama ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde Türkiye’ye karşı savaşıyor. 

Bunlar artık bir terör örgütü olmaktan çıkmış, silahıyla militanıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ile adeta savaşıyorlar kaç aydır.

Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan ise çıkıp verdiğimiz şehidin 10 katını etkisiz hale getirdik diye neredeyse övünerek konuşuyor. 
Cumhurbaşkanı sonra yine çıkmaza girince bu sefer polis ve askeri de kendi elleriyle iktidarında büyüttüğü FETÖ terör örgütü ile ilişkilendirip, “Bunlar bölücü örgüt PKK, PYD ve DEAŞ ile birlikte çalışıyor” diye halkta algı opherasyonuna yönelik açıklama yapıyor...

Bugün geçmişi değerlendirdiğimizde, hem bölücü terör örgütü, hem varsa FETÖ silahlı terör örgütü kimin zamanında bu kadar güç kazandı? 

Bu iki örgüt nasıl devleti bu kadar abluka altına aldı?

Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu konuda önce kendisini bir sorgulaması lazım. Bu iki örgüt yapısı bu kadar güçlü hale nasıl geldi. 

Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, hiç kendi kendinize soruyor musunuz?

Bu PKK adlı bölücü terar örgütü, Dünyanın 6 büyük ordusu denilen Türk Silahlı Kuvvetleri ile kaç aydır savaşacak kadar silahı bu ülkeye nasıl soktu?

Bu silahlar, ülkeye sokulurken, bu ülkenin istihbarat birimleri neredeydi, neyin istihbaratını yapıyordu?

Bu ülkenin polisi askeri ne ile meşguldü?

Önce Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın milletin gözüne baka baka başka algılar peşinde koşması yerine bu sorulara cevap vermesi gerekir. 

Efendim, “Ben aldatıldım... Beni PKK aldattı, Beni FETÖ aldattı...” bu cevaplar bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nın vereceği ve inandıracağı cevaplar değildir. 

**** ***** **** **** *****

Bu aralar yeni senaryolar pompalanıyor belli ki. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır’ad miting yapıyor, bir tane Türk Bayrağı yok. Sen hangi ülkenin başbakanısın? Hangi ülke topraklarında miting yapıyorsun...

Yine açıklama yapıyor... 

-Biz barış için her zaman varız. Terör örgütü silahlarını dışarıya taşırsa oturur yine görüşürüz...
-Bu sözleri Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’na yakıştıramadım. 
“PKK terör örgütü o silahları dışarı götürsün diyorsun.... “
Bu silahların nereye gideceğini hiç düşünmüyor musunuz. Dışarı da ne var. PYD...
Yani “Silahları alıp gitsin sınırda konuşlansın. 
Yine Türkiye’de bir sıkıntı olursa saldırmaya başlasın” değil mi?
Oysa Başbakan şunu dese daha mantıklı gelirdi....
-PKK silahları teslim etsin. Türkiye’nin neresinde olursa olsun hazırladığı tuzakları kaldırsın. Biz de gerekirse, silahlı eylemlere katılmamış örgüt militanlarına af çıkaralım. Ama mutlaka getirip silahlarını Türkiye’de güvenlik güçlerine teslim etsin.”

Şimdi soruyorum, PKK silahları dışarı mı götürsün, içeri de mi teslim etsin? 

***** ****** ***** ***** ******

Bir başka konu; Bizde nasıl bir anlaşmazlık var ise bölücü terör örgütü PKK’da da aynı durum söz konusu. Örgütün dağdaki kadrosu ile İmralı’daki elebaşı Abdullah Öcalan’ın anlaşamadığı ortada. Hatta Dolmabahçe mutabakatının da bu nedenle sağlanamadığı ifade ediliyor bazı kaynaklarca. 

Takvim Gazetesi Haber Müdürü gazeteci dostumuz Mevlüt Yüksel’in Osman Öcalan’la yaptığı röportajda, Öcalan bunu açıkça ifade ediyor. Kendisine de örgütten atmışlar. O da İmralı ile bu iş çözülür diye konuşuyor. 

Yine, HDP’nin içinde dağ ile İmralı arasında git-geller olduğu da ortada. Demirtaş’Iın dağ kadrosu tarafından tehdit edildiği bile söyleniyor. Demirtaş, HDP’yi bir Türkiye partisi havasına sokmayı planlarken, Kandil’den aldığı tehditlerle pek kıpırdayamadığı belirtiliyor...

Kim ne olursa olsun. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ninin dim dik ayakta durması için gereken çalışmaların yapılması gerekir. Öncelikle içeride kavga yerine barışın sağlanması önemlidir. 
Burada da esas görev devletin başında olanlara düşüyor. 
Daha da olmadı, görev Türk Genlçliği’ nin...

Kimse birşey yapamıyorsa Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde dediği gibi...

Muhtaç olduğun Kudret Damarlarındaki Asil Kanda Mevcuttur...