Basının dördüncü güç olduğu, bazende birinci güç olduğu iddia edilir veya böyle olduğuna inanılır.

Okuma yazma bildiğimden bu yana gazete okurum, son on beş yılda da internet üzerinden gazeteleri sağ- sol-İslamcı demeden okumaya devam ederim.

Özal döneminden bu yana, basın şekil değiştirmiştir.

Artık basının dördüncü güç olduğu veya birinci güç olduğu iddiaları bu gün için geçerli değildir.

Basın mensubu dediğin insanlar, gazetelerde yazarlar ve maaş alırlar.

Bu maaşı veren işveren gazeteyi iş yeri fabrika gibi görür.

Onun fabrikaları,ihaleye dayalı işleri,her alanda yatırımları vardır ve gazeteyi de fabrika gibi görür.

Yani artık gazete bir fabrikadır,yazı yazan çalışan ise bir elemandır,işçidir.

Olaya bu açıdan baktığımızda, son yıllarda gazeteler bu hale geldi.

Artık patronlar gazetelerini iş yapabilmenin aracı olarak kullanmaya başladı.

Gazetede yazanlar, patronun iş tuttuğu alanlarda maraza çıkaracak yazılar yazıyorsa, çıkan yolsuzluğu haber diye kullanıyorsa patron o gazeteciyi ikaz eder ''Adam gibi yaz, yoksa kovarım'' der olmadı kovar kardeşim.

Bunun başka bir izahı açıklaması da yoktur.

Bu durumda işten çıkarılan gazetecilerin feryat figan etmelerini de anlamıyorum.

Son yıllarda binlerce işçi işinden oldu,tekrar işine dönebilmek için kapılarda direndiler tık yok ses seda yok.

Gazeteci kovulunca her yerde haber yorum ve tepkiler okuyoruz.

Sanki işçi insan değil, gazeteci insan.

İşçiler işten atılınca bu tepkiler neyse, bana göre gazeteci işten atılınca da aynıdır.

Çünkü adam bir gazeteyi satın almak için milyon dolarlar vermiş, bunu yapmasının nedeni mevcut iktidara yakın olmak ve kamu ihalesi, belediye ihalesi alarak zenginliğine zenginlik katmak.

Tam bunu yaparken gazetede çalışan maaşlı bir kişi çıkacak iş tuttuğu hükümete, belediyeye veryansın edecek patronunun servetini tehlikeye atacak.

Bunun için başbakanın, bakanın iş adamını aramasına gerek yokki.

Zaten iş adamının gazeteyi alma nedeni belli.

İşini büyütmek için gazeteyi kullanmak istiyor.

Yani ver gülüm al gülüm.

Bütün bunlar olurken, bir gazeteci nasıl oluyor da ''Kovuldum ey halkım unutma beni'' diye ağıtlar yakıyor.

Yani işten atılmak patron- işçi ve kanunlar çerçevesinde gelişen bir olayken, gazeteci nasıl oluyor da, kovulunca feryat figan ediyor.

Ey gazeteci kardeşim artık şunu anla, bu gazetelerde istediğin gibi yazamazsın, yazarsan işten kovulmayı göze alırsın ve bir işçi hangi acıyı sıkıtıyı yaşıyorsa sende aynı sıkıntıyı yaşarsın.

Ben bir işçinin işten atılmasını hangi insani duygular içinde karşılıyorsam bir gazetecinin işte atılmasını aynı duygularla karşılarım.

Artık yeni durum şudur.

İstediğin gibi yazmak istiyorsan, ya blok gazeteciliği, ya da inrternet gazeteciliği yaparsın veya kendi gazeteni çıkarırsın ve istediğin gibi yazarsın.

Bunu yaparken TCK' nunu ve yeni yargıç düzenini de kollamak kaydıyla.

Yeni yargı düzenini de kollamıyorsan,dikkate almıyorsan ''Ben istediğim gibi sallarım, kahrolsun bu düzen ve düzenin işbirlikçi soyguncuları'' diyorsan hapisleri, kovulmayı ve dışlanmayı göze alırsın.

Bunun başak bir izahı da yok.

Bu güne kadar yüzün üzerinde gazeteci işten kovuldu veya işten ayrıldı.

Bir tanesinin bir gazete veya yerel gazete çıkardığına şahit olmadım.

Peki sizler bu güne kadar ne yaptınız?

Köşeyi yazdınız,köşeyi döndünüz, tatil yörelerinden, yazlıklarınızdan, yurt dışı seyahatlerden yazılarınızı gönderdiniz maaşlarınız hesabınıza tıkır tıkır yattı.

Siz gazetenin baskısında,düzenlenmesinde emek veren işten atılan gazete emekçilerine hiç kulak verdiniz mi?

Yani seyahatte, uçakta, yazlıkta yazılan yazıları bir düğmeye basarak göndermeyi gazetecilik sandınız.

Oysa her gazeteci her gün gazete çalışanıyla aynı ortamı paylaşıp, onlarla aynı yemekhanelerde yemek yemeleri gerekirken, bu beyefendilerin büyük bölümü bir kez olsun gazeteye uğramadan gazetecilik yapmışlardır.

Artık yeni dönemde, hiç kimsenin ağlamasına sızlamasına gerek yok.

Siz bir işçisiniz, maaş alıp yazıyorsunuz patron ne derse onu yazarsınız.

Bu şartlarda ya patrona biat eder yazarsın, ya da kapının önüne koyulursun.

Yeni basın özgürlüğü anlayışı budur.

Patron ve sistem ne kadar özgürlük tanırsa o kadar özgür olursun.

Bu duruma ayak uyduranlar, gül gibi gazetecilik yapıyorlar, patronuna yaranmak onun servetine servet katması yönünde çaba gösteriyorlar.

Bu tür gazetecilik yapanlar da biat etmenin huzuru mutluluğu içinde her gün beyaz camda gülücükler atmaya devam ediyorlar.

Bundan dolayı basına dördüncü güç veya birinci güç muamelesi yapmanıza gerek yok basın artık patronun emrindedir.

Ya onun dediği gibi yazarsınız el bebek gül bebek yaşarsınız ya da kovulursunuz,zindanları göze alırsınız.

Ben bu yazıya inandığımdan değil, sadece gördüklerimi yazdım.

Yeni durum budur, basın hürdür,özgürdür diyenlere duyurulur.