Zengin ve sahipsiz mevtanın terekesine hücum mesaisi halindeki Anayasa komisyonunda, partilerin temsilcileri, devlet ve millet hesabına iş görmeyi bir yana fırlatmış, her biri, kendi siyasi partisinin kilerinde istiflemek üzere ne aşırıp ne kapacağının telâşına düşmüştür…

Birbirine ters dört siyasi partinin, her biri yeni hazırlanan Anayasa iskeletinin çatılışı işinde, aslan payını kapma, yetmiş beş milyona ait olması icap eden Anayasayı, kendisine mal etme ve bunu (alicengiz) oyunları ile diğer partilere kabul ettirme çabalayışındadır…

Bu gidişle, Anayasayı bugünkü felçli halinden kurtarmak, ahenk ve makul kaidesine oturtmak yerine, onu, her tarafı mıncıklanmış aşifte halinde ortalığa atmaktan başka bir netice ile karşılaşmayacağız…

Komisyonda temsil edilen dört siyasi partinin her biri, kendi fikirlerini, yazılmakta olan metin taslağına koydurmaya çırpınacak… Karşısında, derhal, fikirlerine yüzde yüz ters teklifler bulacak… Tek başına, hiç biri, siyasi emelinde muvaffak olamayacağını anlayınca, tavizler devreye girecek… Metnin yazılışı işinde, partiler kendi taleplerinden, önce cimrice tavizler vermeye, diğerlerinden zoraki bir şeyler koparmaya başlayacak… Pazarlık, öyle bir curcunaya kucak açacak ki, hakkaniyet yerini cazgırlığa terk edecek… Atışmalar, itişmeler zamanla sille yumruk tokata terfi edecektir…

Komisyon, karşımıza, neticede bir anayasa metni çıkaracak ki, film artistlerinin, kamera karşında rol kesme müddeti mevzuunda, kavgaların, rolü az olanlara biraz daha imkân tanıma misâli, halletme edasına dönüşecek… Bu itiş kakış hengamesinde, çok bağıranın, kavgacının ve hainin dediklerine, ‘Eyvallah!’ edilecek… Sus payı verilecek… Taviz, tavizi getirecek… Sonunda milletin karşısına, 27 Mayıs İhtilali’nin, millete zorla kabul ettirdiği Anayasa’dan daha aksak, peltek, kör, topal bir hilkat garibesi ortaya çıkartılacaktır…

Millî bir meselede, hıyanet güruhuna, masum insanlara mahsus hak ve selâhiyetten ikrama kalkışılırsa, devlet ve millet adına atılacak hiç bir adımdan hiç kimse hayır beklemesin…

Yazılışa başlandığından beri, anlaşmaya varılan birkaç maddenin ilânına bakınız… Devletin temel kanununda devlet yoktur… (Ferdi haklar, özel haklar, insan hakları, hain hakları, isyan hakları, bölücülük hakları, bozma hakları, yıkma hakları ve bunlara özgürlükler, eşitlikler...v.s.) teraneleri ile karınca yürüyüşü miktarı yol alınmaktadır…

Cumhuriyete, lisan birliğine, vatan bütünlüğüne, dine, millî birliğe, orduya, eğitime ve millî mefhumlara sıra gelince, o zaman seyredin siz gümbürtüyü…

Henüz işin başında olduğumuz halde, gidişat, yeni Anayasa mevzuunda, dağın fare doğuracağını göstermektedir…

27 Mayıs Anayasası, siyaset dışındaki bazı müesseselere, siyasete burnunu sokmak, hatta TBMM’nin üzerine çıkmak, dilediği an siyasî hüküm ve kararları değiştirmek şımarıklığını hediye etmiş… Bu heveskârlık, devlet içinde birbirine zıt merkezlerin çarpışması manzarasını doğurmuştu… Yarım asır sonra, hâla bu sıkıntıların cefasından kurtulmuş değiliz… Üstelik, 1961 Anayasasının hazırlanışında, bugünkü hıyanet çetelerinin temsilcileri yoktur… Şimdi, Anayasa gibi hayatî bir mevzuda ihanet söz sahibi olmaya bakacak… Ve devletsiz Anayasa marifeti ile yeni gaileler davet edilecektir...

Eğer hıyanet gürûhuna, Anayasa kayıtlı yeni haklar sunmak maksadı taşımıyorsa, bu değişiklikte acele edilmemeli, geniş zamana serpilmeli ve Anayasada hainlere hak yerine, devlete, vatana ve soylu millete hakkı olan gerçek haklar verilmelidir…

Aksi halde, yeni Anayasa hevesi, Anayasa yolu ile, devleti imha ve iptal ameliyesinden başka netice doğurmayacaktır…